5 Aralık 2023 Salı

TUTAMAM MISRALARI-Ayna



04/12/2023(23:30)-05/12/2023(01:02)

       Bu kirli dünyadan kaçıp gittiğim, belki biraz garip ama gerçekten kafamı dinleyebildiğim, odam dışında bir yer var; lavabo. Her insanın kendine özgü bir sığınağı vardır. Bir yeri benim sığınağım yapabilecek olan ya müziktir ya da ayna. Müzik kafa dağıtmak içindir, genelde odamda bulunur; ayna kafa toplamak içindir, en güzeli lavaboda bulunur. Asıl kirli olması gereken yer lavabodur. Gelin görün ki aklımın almadığı, midemin bulandığı zamanlarda sığınağım oluyor orası. Bütün insanlardan uzakta: Kimse selam vermiyor, ne yaptığımı sormuyor, gelip kontrol de etmiyor, konuşmuyor da. Tek yaptıkları kapıyı tıklatıp "Dolu." cevabını alınca ses çıkarmadan gitmek. Kimse sizi orada rahatsız edemiyor. 

       Çok olmuştur lavabo aynası ile istişârelerim, deli gibi kendi kendime konuşmalarım. Ne gülün ne küçümseyin, ayna insanlardan daha iyi bir sırdaş ve dert ortağıdır. Sizin aklınızla size yol gösterir. İnsanlara kalsa sizin aklınız size yetmiyor diye kendilerinde de sanki çok varmışçasına akıl verirler. 

       "Ayna ayna! Söyle bana!" dedikten sonrası masallarda oluyor tabii ama bizim aynalar masallardan daha iyi; gerçeği acımadan yüzünüze çarpar, hemen uyanırsınız. Güzel olur yani. Bakın ben ne güzel uyanmışım...

       İnsanlar; görmeyecekler, duymayacaklar, konuşmayacaklar. Hiçbir zaman bilmeyecekler. Bilseler de üç maymunu oynayacaklar. Bir ayna kaç saat ağlayabilir, dakikada kaç göz yaşı dökebilir, aynalar gülünce çıkan ses gürültü kirliliği midir, aynaları çatlatan insanın kibri midir nefreti midir, bir insan kendi yüzüne ne kadar katlanabilir, kusurları görmek için gerçekte ne kadar vakit gerekir, insan kusursuz olsaydı sıkıcı hayata kaç gün dayanabilir, kusur sandığımız bizim kimliğimiz midir? Bu soruları senden başkası sormayacak. Soranlar da senin gibi aynasında saklayacak. Onlar bilsinler, görsünler, duysunlar, fark etsinler diye çabalama artık. Günün sonunda sen yine yalnız kalacaksın. Daha beş dakika önce kendi şapşallığına gülen de sensin, şimdi kapı önüne bırakılmış kedi yavrusu gibi ağlayan da sensin. Sensin, seninlesin. Başka hiç kimsenin yanında o kadar içten gülemezsin ve kimsenin yanında bu kadar rahat ağlayamazsın. Anla artık, yaralarını senden daha iyi bilen kimse yok. Yaralarını kendin saracaksın. Her günün başlangıcında ve bitişinde geleceksin bu aynanın karşısına, kendine bakacaksın. Acıyarak bakma, nefret ederek bakma, kendini kırma. Herkesin kırdığı kalbini yerden al, bulutlara sar sarmala.

       Aynadaki yüzümü aldım, yıkadım. Baktım gözlerim kızarmamış, kırmızıyı aynaya bıraktım. Baktım yüzüm parlamış, karanlığı aynaya bıraktım. Gözümdeki yaşı aradım, aynaya çarpıp suya karışmış. Aynaya baktım, o da ağlamış. Ağlayınca kirlerinden arınmış. Ağlaya ağlaya birbirimize baktık, ağlamaların sonu gülmeye varmış. Gülmeler sığamazmış aynaya. Sığamazsam aynaya, susarız bir dahaki ağlamaya. Sığamazsam aynaya, kabul ederim yarını. Sığamazsam aynaya, tutamam mısraları...

Ben gülünce güldü
Ağlayınca ağladı
Bir sûret ki tıpkı ben
Ne yaparsam ayınını yaptı
Anladım ki dert ortağımdı
Karanlığımın tek sırdaşıydı
Kimsesizliğimin parlak yansıması
Benim gibi tuz buz olmasın
Yerden aldım, yükseğe, duvara astım
Artık ikimiz de özgürüz
Garip bir sessizliğin içinde
...
15/08/2021 (00:10)


1 Kasım 2023 Çarşamba

Resûlüm

 Bir insan düşlerimi çaldığında
Oturduğumda çaresizce masaya
Biraz kırgın ve biraz uykusuzca
Bir ikindi vakti kerahate direnirken
Gelir misin yine gündüz düşüme?
Bu sefer anlatır mısın
Nedendi boynunun büküklüğü
Yüzünün nûrundan
Neden mahrum kaldı gözlerim
İnsanların karanlığı mı yüzüne yansıyan
Yoksa benim
Benim umarsızlığımdan mı yaşamaya
Çok mu uzağım yanına varmaya
Bir kaya da bana bulunmaz mı
Yaralı güvercin misali konmaya
Ben görmesem de geldiğini
Biliyorum haberdarsın
Biliyorsun ya hâlimi
Yüzüm yok salavatsız kalan günlerden
Ama bilmeni isterim Resûlüm
Yaralarım emanetimdir sende
Şefaatini bekleyen
...
03/07/2023 (23:54)
13/07/2023 (01:11)
01/11/2023 (10:20-10:32)



30 Ekim 2023 Pazartesi

Gönül Kırgınlığım

 Gönül kırgınlığımsın uykusuz gecemin sabahına 

Suskunluğumsun ayrılık şarkılarına

İhanetimsin asırlık aşklara 

Yüzümdeki kızarıklıksın iftiralara

Çaresizliğimsin yalanlara

Vazgeçişlerimsin yorulduğum zamanlarda

İçime attıklarımsın yokluğunda 

Başımı eğişimsin bağırışlar karşısında

Bir uçurum kenarıydın yalnızlığıma iliştirilmiş

Kalemimin sivri dilisin artık 

Defterimin yırtılmış sayfalarısın

Varlığımı hissettiğimsin uzaklaştığım her adımda

Dünyayla barışmalarımsın kayboluşunda 

Sen benim

Sevgiye pişmanlığımsın 

Nefretimsin anılara

...

30/01/2023 (16:17-17:11) 

Düzenleme》14/03/2023 (17:55-17:57)

Düzenleme•》30/10/2023 (20:16)



24 Ekim 2023 Salı

Yeni Bir Ben

 24/10/2023 (14:51-15:17-16:05)

Korkuyorum ama bu sefer kaçmayacağım...

       Birkaç haftadır yoğun bir durgunluk var üzerimde. Yapmam gereken çok şey varken hiçbirini yapmak istemiyorum. Durgunluktan da ziyade bir sıkılmışlık, bıkmışlıkla birlikteyim. Ciddi anlamda derslerime çalışmam gerekiyor, rutin işlerimi eksiksiz yapmam gerekiyor, kendime vakit ayırmam gerekiyor, sevdiklerimle ilgilenmem gerekiyor... 

       Bir yandan hobilerime yönelmek istiyorum ama sorumluluklarım bir kenarda beklerken vicdan azabı gibi geliyor, insanı bunaltıyor. Okul kulüplerine katılmak istedim. Bunun için öğrenci işlerine gitmem gerekiyor ve tabiiki gitmedim. Öğlen yemekhane çıkışında diyanet gençlik standını gördüm. 'Bu kadarına da üşenmeyim.' dedim ve kayıt yaptırdım. Kayıt esnasında hobilerimi eksik yazdığımı da çok sonra fark ettim. Umarım çok önemli değildir.

       Bloğumda başladığım serime de hız kesmeden devam etme, bir çırpıda hepsini yazıp bitirme isteğim var ama bazen inadım tutuyor, 'Şimdi değil. Onun zamanı gelmedi.' diyorum. Gerçekten de zamanı gelmiyor çünkü yazabilmek için geçmişteki duyguları tekrardan yaşayabilmem gerekli. Bazılarını hatırlamıyorum bile. Ya da bazen hatırlamak istemiyorum. Yerlerine başka anılar, benzer duygular koyuyorum. Eğreti duruyor zaten. Sahte oldukları çok belli. Yine de olabileceğinin en iyisini yapmaya çalışıyorum. 

       Öyle işte. Şimdilik bunları yazmak, biraz olsun rahatlamak istedim. 

       Bugün ya da yarın yeni bir Tutamam Mısraları  gelir diye tahmin ediyorum. Tabi cesaretimi toplayıp sıradaki şiire bakma lüksünde bulunursam neden olmasın diye düşünüyorum. :) Zira eski duyguları özlemesem de biraz biraz tekrar yaşıyorum gibi. 

Yaşamam gerekenler ve belki de hakettiklerim. 

Yeni başlangıçlar

Yeni mekanlar

Yeni insanlar

Yeni olaylar

Benzer duygular... 

Yeni bir ben...


(Ağlayarak dinlediği şarkıyı gülerek de dinleyebilirmiş insan...16:55)

4 Ekim 2023 Çarşamba

TUTAMAM MISRALARI-Düşündüm

 04/10/2023(08:41-09:16)

       Bana yük olan her şeyden yavaş yavaş kurtulmaya başladım. Bana iyi geldiğini sandığım fakat bütün enerjimi, mutluluğumu sömüren herkesten ve her şeyden uzaklaştım. Bunun verdiği memnuniyetle uzun süre sonra ilk defa dinç uyandım. Kahvaltıyı geçiştirmek üzere çayımı, bisküvimi aldım ve yıllardır oturmaktan bıkmadığım ders masama oturdum. Hande Mehan açtım, günlerdir dinlemeye fırsat bulamadığım şarkıyı dinlemeye başladım. Perdeyi tamamen açtım, yarım kalmış manzarayı seyrettim. Kara taştan örme eski sokak duvarı mahalle boyunca uzanıyor. Peşi sıra karşıda gördüğüm Tutamseki Camii minaresi, evlerin görünmek için çabalayan duvar ve çatıları... Ve hepsine hükmetmeye çalışan, benimle birlikte çay molası veren gökyüzü... Seyrederken yine olur olmadık düşüncelere daldım. Daha önce perdeyi o şekilde açmadığımı anımsadım. Bu mutluluğun çok uzun sürmeyeceği hissine kapıldım. Sanki memnuniyetsiz duygulara alışmışım, acılar benden uzaklaşsa da ben koştur koştur yine o yöne gidiyormuşum gibi... Belki yaşamam gerekenlerden kaçmamam gerekiyordu. Belki de ağlaya zırlaya bütün olanlara göğüs germem gerekiyordu. Ağlamak olgunlaştırır, hüzünlerle yetişmem gerekiyordu. Buna rağmen bana sunulan yola karşı koyduğumda bundan tek etkilenecek olan ben değildim. Bütün her şeyi tek bir hatamla mahvedebilirdim. Her şey birbirine karıştı. Karıştıkça düşündüm. Düşündüm... Bu mutluluğun son durağı neresi? Düşündüm... Acaba zihnimdeki engellerin sebebi neydi? Düşündüm... Acılar bende temelli, mutluluklar bir heves kadar geçici miydi? Düşündüm... Düşündükçe karardı zihnim. Düşündükçe kayboldum. Düşündükçe kayboldu gün. Düşündüm... Düşündükçe ben, tutamam mısraları...

İçimde bir karaltı
Siyaha boyadım duvarları
Kaldırın önümdeki setleri
Ben kaldırdım gözümdeki perdeyi
Hep böyle uzaktan mı gülümser özgürlük?
Umutlar her zaman böyle yarım mıydı?
Asi bozkır serilmiş yere
Dinlenirken ağaç gölgesinde 
Neden taş duvarlar örülür aralarına?
Kederler de yarım kaldı en sonunda...
25/08/2021(08:45-08:53)



23 Eylül 2023 Cumartesi

TUTAMAM MISRALARI-Aşkın Gözyaşı




23/09/2023 (01:38-03:06)

       Yeryüzündeki her insanın gökyüzünde kendine ait birer yıldızı olduğunu hayal etmiştim.

       Birbiri için yaratılan insanların yıldızları oluştukları andan itibaren iletişim halinde oluyorlar, takip ettikleri insanların her halini kendi aralarında paylaşıyorlardı. O iki insan bir araya gelinceye dek yıldızlar muhafız gibi davranıp onların kalplerine giren çıkanı kontrol ediyordu. Yanlış kişilere aşık olmasınlar diye önlem alıyorlardı. Onları zamansız duygulardan koruyor, doğru zamana saklıyorlardı. Öyle her önlerine geleni içeri almasınlar, hayal kırıklığına uğramasınlar, ne zamanlarını ne duygularını ne de kendilerini tüketmesinler, doğru insan gelince evini harabe bulmasın diye çabalıyorlardı. Nihayet iki insan bir araya gelince onların kalbini başbaşa bırakıp sonsuzluğa uğurlanıyorlardı. 

       Ne yazık ki insanların çoğu gökyüzüne bakmayı bilmezler. Onlara göre özgürlük kendini sevmekten ve korumaktan daha çok sınırlara asice karşı koymaktı. Sınırların iradeyi aşağılayan zincirler değil, duygu ve düşünceleri yükselten basamaklar olduğunu anlamazlardı. Bu yüzden kim bilir kaç tane muhafız zamansız sevgilerle aldatıldı. Aldatılmak bir toz bulutunu anında dağıtırdı. Sınırsız insan muhafızın kıyacıydı... 

       Ve bazı insanları geceye aşık oluşundan tanırsınız, onların sabırla bekledikleri biri vardır. Gökyüzünün her gece başka bir anlamı vardır. Yıldızlardan sabırla bekledikleri mesajlar vardır. Dertlerini geceye dökerler, milyonlarca yıldız içinde hangisi onları dinler bilmeden. Yıldız kayınca dilek tutmayı bilmezler, nereye gittiğini merak ederler. Anlamazlar: Çok yakınlarından geçen yıldızlar neden durup bir kere selam vermezler? 

       Bu hayallere dalışımın ardından henüz tanışmadığım o insanla bir şeyler paylaşmak istedim. Harebeye dönmekten ucuz kurtulan kalbimi ona şikayet etmek istedim. Evimizin dört bir yanında çıkan yangınları söndürdüğümü bilsin istedim. Geceler derdimi anlamaz oldu, o anlasın istedim. İstedikçe düşledim, düşledikçe düştüm. Düşüşler ağlatırmış, o gece öğrendim. Birbirimizi bulmak kolay olmayacaktı, ağlayınca anladım. Anladım, bu yollardan o da geçip en sonunda bana gelecek. Gelmek isteyecek, istedikçe düşleyecek, düşledikçe düşecek, düşünce öğrenecek... Öğrenirse ağlamayı, tutamam mısraları...

Hâlâ uyuyamadın mı?

Sen de mi boğuldun düşlerde?

Korktuysan söyle

Yıldızlara haber salıyım

Yaksınlar tüm ışıkları

Gözyaşına sahip çık

Dökülmesin bulutlara

Bir damla düşerse bulutundan bana

Sökerim gökyüzünden bir yıldız daha

Sel olup akmasın yanağına

Yoksa fırtına kopar burada

Dökerim yıldızları denize

Boğarım onları sen 'âh' ettikçe

Senin yüzünü göremeyeceksem mehtapta

Ayı da katarım azgın sulara

Bana 'Yaralıyım' deme sevgili

En sonunda dayanamam

Yakarım bu dünyayı da

Ruhun avuçlarında umudu saklasın

Yıldızın yıldızıma göz kırpsın

Biçâre gönlüm ferahlasın

Bir haber gönder ki

Benim gökyüzüm de görsün maviyi

...

28/06/2021(01:30-02:00)

🌬️ Aşkın Gözyaşı-Şiir



17 Eylül 2023 Pazar

Cimrilikten Cömertliğe

       Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Develer tellal, pireler berber iken; ben annemin beşiğini tıngır mıngır şallar iken annem beşikten düştü. Ardından kalktı, beni kovalamaya başladı. Gittik, gittik... Az gittik, uz gittik; dere tepe düz gittik. Bir de bakmışız bir arpa boyu yol gitmişiz. Derken Kaf Dağı'nın ardında, hiç kimsenin daha önce görmediği, duymadığı; kimsenin bilmediği bir ülkeye varmışız. Bu ülkenin altından güneşi, gümüşten ayı, pamuktan bulutları varmış. Ağaçları aytaşından, meyveleri ise elmastanmış. Bu ülkenin padişahının saraylar dolusu hazineleri varmış. Bu ülke adeta bir cennet gibiymiş. Ne var ki böyle cennet gibi bir ülkede bu ülkenin halkı varlık içinde yokluk çekiyormuş. Çünkü bu ülkenin padişahı çok cimri, paylaşmaktan nefret eden biriymiş.

       Her su kenarında üçer karış aralıklarla bekçiler dururmuş. Bu bekçiler halka ülkenin temiz, berrak sularından içmeleri için izin vermezlermiş. Yalnızca evlerinin çatılarına ve başka belirli yerlere koydukları kaplar yağmur sularıyla dolunca onları içerlermiş. Fakat bu su o kadar kirli oluyormuş ki arıtıp temizliyorlarmış. Bu işlemi elli kere tekrar ediyorlarmış. Düşünün yani yağmur suları o kadar kirli. Neyse, suyu arıtıp temizledikten sonra geriye kalan üç yudum su kimseye yetmiyormuş. Bir de ağaçların başında bekleyen bekçiler varmış. Bu bekçilerden de her ağacın başında iki tane görmek mümkünmüş. Kısacası halk aç, susuz, perişhân haldeymiş. Ha, bir de ülke sınırlarında bekleyen bekçiler varmış. Bu bekçiler de ülke sınırı boyunca ikişer karış aralıklarla duruyorlarmış. Ülkenin halkı başka bir ülkeye gitmek istediği zaman izin vermiyorlarmış. Çünkü cimri padişah halkını da başka bir padişahla paylaşmak istemiyormuş. Başka ülkeden gelip de bu ülkeye girenlerin geri çıkma şansları yokmuş. Yani cimri padişah, bu cennet ülkeyi cehenneme çeviriyormuş.

       Bir gün bu ülkeye bir bilgenin yolu düşmüş. Tabii Bilge de bu ülkeye girip de geri çıkamayanlardan olmuş. Ülkeden geri çıkamayınca ülkeyi keşfetmeye karar vermiş, başlamış gezmeye. Çok güzel ovalar, vadiler, muhteşem bahçeler görmüş. Hava çok sıcakmış. Geze geze susamış. Bir su kenarına varmış. Fakat suya yaklaşmak ne mümkün? Bekçileri gazabına uğramış. Hemen oradan uzaklaşmış. Sonra bir bahçeye varmış. "Bari şuradan bir meyve alıyım, yiyim de karnım doysun." demiş. Fakat ağaçlara da yaklaşamamış. Orada da bekçilerin gazabına uğramış. Ardından evini ona açacak birilerini bulma ümidiyle yoluna devam etmiş ve bir köye varmış. Bu köyde gördüklerinden sonra çok sinirlenmiş. Çünkü insanlar çok kötü durumdalarmış. Açlıktan, susuzluktan hepsi bir deri bir kemik kalmış. İhtiyarlar yataklara düşmüş. Ortalıkta cıvıl cıvıl çocuk sesleri olacağı hâlde hastalıktan sızlayan bedenlerden çıkan inleme sesleri, kemikleri sayılan çocukların ağlama sesleri varmış. Cehennemi andıran bir ortam varmış. 

       Bilge detaylıca düşünmüş. Cimri padişahın karşısına tek başına çıksa bir planı olmadan hiçbir şey yapamayacağını biliyormuş. Sonra düşünmüş taşınmış, bir plan yapmış. 

       Bilge, dağları tepeleri aşmış, saraya varmış. Padişahla önemli bir konu hakkında konuşmak istediğini söylemiş. Fakat sarayda bulunan bin tane muhafız onun halinden memnun olmayan, şikayete gelen her zamanki kişilerden birisi olduğunu düşünüp onu saraya almamışlar. Bunun üzerine Bilge, bir evin çatısına çıkmış, bağırarak kendini tanıtmaya başlamış. "Ben buraya çok uzak diyarlardan geldim. En ünlü hocalardan dersler aldım. Bu zamana kadar sayısız ülke gezdim, gördüm. Her gittiğim yerde yeni şeyler öğrendim. Fakat bu zamana kadar böylesine güzel ve böylesine zengin bir ülke görmedim. Ben bu ülkenin bereketini kat kat arttıracak bilgiye ve güce sahibim. Eğer değerli padişahınız izin verirse bu ülkenin bereketine bereket katmak isterim." demiş. Bilgenin bu sözleri bütün ülkeyi dolaşmış ve padişahın kulağına varmış. Tabii, Padişah aç gözlü. Hiç durur mu? Hemen bilgeyi huzuruna çağırtmış. Başlamışlar konuşmaya.

Cimri Padişah: Söyle bakalım bilgee... Nedir senin marifetin?

Bilge: Efendim. Ben diyar diyar gezdim. Birçok güzel ülke gördüm ama hiçbiri sizin ülkeniz kadar güzel değildi. En ünlü hocalardan dersler aldım. Neredeyse her şeyi becerebilecek bilgiye sahibim. Kimselerin bilmediği bilgileri, sırları bilirim. 

Cimri Padişah: Peki, ya bana yararın ne olacak?

Bilge: Dediğim gibi, kimselerin bilmediği bilgileri, sırları bilirim. Ülkenizin bereketine bereket katacak bilgiye ve güce sahibim.

       Bunu duyan Cimri Padişah derhal emir vermiş. Bilge'ye bütün gerekli imkanları sağlamış. Bilge yıllarca çalışmış ve bir iksir kaynatmış. Cimri Padişah'a bu iksiri içince günlerce bir uykuya dalacağını, uyanınca da ülkesini daha büyümüş, daha zenginleşmiş bulacağını söylemiş. Tabii aç gözlü Cimri Padişah sazan gibi hemen düşmüş oltaya. İksiri bir yudumda içivermiş. Günlerce uyumuş. Uyanınca bir de ne görsün? Karanlıklar içinde bir ülke! Ülkenin güneşi yokmuş. Ağaçların yaprakları solmuş, kökleri kurumuş. Sular çok kirli; gökyüzü sisli, dumanlı... Saraylar dolusu hazinelerinin yerinde de çöpler varmış. Cimri Padişah'ın tepesinin tası atmış. Bilgeyi hemen huzuruna çağırtmış. Başlamışlar konuşmaya.

Cimri Padişah: Bre, densiz Bilge! Bu nasıl iştir? Nerede benim altın güneşim, pamuk bulutlarım, aytaşı ağaçlarım, elmastan meyvelerin? Nerede benim saraylar dolusu hazinelerim? Sen ne yaptın benim cennet ülkeme böyle?

Bilge: Sayın Padişah. Diyorsunuz ki, benim cennet ülkem nerede? Evet, o ülke adeta bir cennetti. Fakat o ülkenin halkı cennette cehennem hayatı yaşıyordu.

Cimri Padişah: Sen ne diyorsun Bilge? Olur mu öyle şey?

Bilge: Şöyle ki Sayın Padişah. Evet, o ülkenin aytaşı ağaçları, elmas meyveleri vardı. Fakat o meyveleri birisi dalından koparıp yiyemeyecekse o meyvelerin orada ne işi vardı? Evet, derslerinden akan tertemiz, berrak, binbir derde şifâ suları vardı. Fakat birisi susayınca gelip o sudan bir yudum içip de şifâ bulamayacaksa o suyun ne anlamı vardı? 

       Padişah uzunca düşünmüş ve Bilge'ye hak vermiş. Ülkesinin o güzelliklerinden ne kendisi ne de halkı faydalanamayacaksa ne anlamı vardı ki? Bilge'ye dönmüş, sormuş:

- Ülkemi geri kazanmak için ne yapmam gerek?

Bilge: Öncelikle bana bir söz vermenizi istiyorum. Ülkenizi geri kazandığınız zaman her şeyinizi paylaşacak, halkınıza yardım edeceksiniz.

       Padişah hiç tereddüt etmeden söz vermiş:

- Söz, söz veriyorum! Bundan sonra dünyanın en cömert insanı olacağıma söz veriyorum.

       Bilge yine yıllarca çalışmış ve bir iksir kaynatmış. Padişah bu iksiri içmiş, günler süren bir uykuya dalmış. Uyandığında ülkesini eskisinden daha iyi bulmuş. Çok mutlu olmuş. Öyle mutlu olmuş ki kırk gün, kırk gece kutlama yapmış. Bu arada verdiği sözü de tutmuş. Bekçilik ve muhafızlık işlerini ülkesinde yasaklamış. Ülkedeki bütün insanlara saraylar, köşkler yaptırmış. Alan el değil, veren el olmuş. Dünyanın en cömert insanı olmuş. Ona artık Cimri Padişah değil, Cömert Padişah diyorlarmış. 

       Siz de bu padişahın yaşadıklarından dersinizi alın. Hayatınız boyunca cimri değil, cömert olun. Unutmayın veren el alan elden üstündür. 

       Gökten üç elma düşmüş. Biri Cömert Padişah'ın başına, biri bu masalı dinleyenlerin başına, biri de dünyadaki tüm cömert insanların başına...

       Eee, söyleyin bakalım. Kimin başına iki elma düştü?.. :))

2018-17/09/2023 (16:40-17:19)



18 Ağustos 2023 Cuma

TUTAMAM MISRALARI - Sustum

18/08/2023 (02:30-03:14)

     Geçmişi eşelerken fazla abartıp biraz fazla geriye gitmişim. Ne yapayım? Suçlayacak kimse bulamayınca gidebildiğim kadar gittim. Her şeyin bir tane bile olsa sorumlusu olmalıydı. Suçluları buldum bulmasına tabii. Belki onların da suçluları vardı ama bu ihtimal onları affetmem için yeterli değildi. Sonuçta suç üstüne suç eklemeyi tercih etmişlerdi. Bu durumda bana kalan tek seçenek onlardan nefret etmek, kin beslemekti...

§

21/02/2022 (12:57-13:17)

     Kendi hayatlarını mahvetmişler; benimkini de uçurumun kenarında, ölümle kalım arasındaki o ince çizgide bırakmışlardı. Vâroluşumla hiçliğim, benliğimle engellerim, aklımla kalbim, istediklerimle sahip olduklarım arasındaki savaşta masum bir çocuk kadar suçsuz, çaresiz... Tek yapabildiğim sabretmek. Beklemek... Neyin geleceğini bile bilmeden beklemek. Tüm hislerimi, hayallerimi, umutlarımı darmadağın eden değersizlik duygusu bir kız çocuğunun tüm dünyayı yakmasına yetebilecek güçte bir kıvılcımdı. Reddedişlerimi, sınırlarımı insanlar anlamsız bulsa da, kimsenin işine gelmese de ben çok şey kazanmıştım. Bütün insanlardan uzaklaştım. Her şeyi terk ettim. Bütün arkadaşlıkları, sohbetleri, dertleşmeleri, masal diyârından kaçıp gelen beyaz atlı prensleri... Bir insanın kendine yetmesi için şart olan varoluş gerekçelerinin hepsinden de vazgeçmiştim. Ancak hepsinin karşılığı olarak kendi hayatımı kazanacak, benliğimle barışabilecektim. İnsanların benden beklediği sevgiyi sadece bu şartlarda onlara sunabilirim. Zamanı geldiğinde ben ihtiyacım olanı alacağım, hem kendime hem çevremdekilere yeteceğim, yetişeceğim. 

     O gün gelene kadar gördüklerimi görmedim, duyduklarımı duymadım; düşünmedim, anlamadım, hissetmedim. Aslında ben bu dünyada hiç vâr olmadım. O gün gelene kadar sessizim... 

§

     Ben de çok istedim bu çemberin içinde herkes masum olsun ama benim istememle olmuyor. Ben her ne kadar mantıklı düşünen bir genç olsam da geçmişte ve gelecekte birileri -eskilerin deyimiyle- cahillik etmişler, ediyorlar. Benim önümdeki engelleri zamanında birilerinin yaptığı cahillikler koymuş. Onların cahilliği yüzünden ben çok akıllıca davranmak zorundaydım. Nasıl olduğunu anlamak zor, biliyorum ama öyle işte. Ben bu kadar söylerim, anlayan anlasın. 

     İnsan söyleyemez bazı şeyleri. Ya kendine ağır gelir ya dinleyene ya hayatına ya da hayatındakilere. O yüzden sustum ben de. Kimseye anlatmadım. Burada bahsettiğime pişman olacağımı da biliyorum ama sustukça birikiyor, bırakmıyorlar yakamı. Sustukça birikiyor, duyulmuyor çığlıkları. Sustukça birikiyor, tutamam mısraları...

Bir susuşun ardında 

Bir acı gizlidir

Sessiz bir çığlığın ardında 

Bir kâhroluş gizlidir

Sustum, sustum, sustum

Çığlık sesi yankılarla kaybolan 

Kimse duymamış 

Ben yine sustum

...

30/07/2021 (?-08:25)

🌬️ Sustum-Şiir









16 Ağustos 2023 Çarşamba

Herkese İnat


16/08/2023 (00:31-01:38)

     "Ortaokulda yaşadıklarımın hiçbirini lisede yaşamayacağım." dedikten sonra daha kötülerini yaşamaya başladım. (bknz. Nazire) Liseye kadarki hayatımda neşeli, kolay arkadaş edinen, kibar, sosyal, en önemlisi cesur ve girişken bir insandım. Lisede ise  içine kapanık, kolay kolay iletişim kurulamayan, kendini koruduğunu düşünerek insanlara -en çok da karşı cinse- kaba davranan, en sevdiği insanlardan bile kaçmaya çalışan, bütün özgüvenini yitirmiş, en iyi bildiği şeyleri bile yapmaktan çekinen tipik bir ergen modeline dönüştüm. Bu ergenin belki de en kötü özelliği bütün asiliğini içine hapsetmesi ve öfkesini kendinden çıkarmasıydı. Maalesef uzunca bir süre bunu farkedemedim, ta ki bazı insanların bana gerçekten kırıldığını ve saygı çerçevesinde aramıza mesafe koyduklarını anlayana kadar.

      Lisede de bazı ihanetleri, dedikoduları, yanlış arkadaşları görmüş olsam bile bunlar beni çok etkilemedi. Tecrübeli oluşum sayesinde olacakları zaten önceden tahmin edebiliyordum. Asıl sorunum kendimleydi. İnsanlara kaba, kırıcı, mesafeli davranışlarımı farkedişimle birlikte hayatımı ve kişiliğimi yeniden sorgulamaya başladım. Bozulmuş kişiliğimin ardında yatan sebepleri bulmak, anlamak çok da zor değildi. Mesele bu sebeplere nasıl bir çözüm bulacağımdı. Geçmişimde yaşadıklarımı yok sayamazdım, geri dönüp düzeltemezdim, onlarla barışamazdım, geleceğime taşıyamazdım; ben o incinmiş duyguları hiçbir yere sığdıramadım. Yerine yenilerini koymak istedim ama eskileri kaldırıp atmak o kadar da kolay değilmiş. Her çöplüğe sığmazmış insanın geçmişi. 

     Zaman geçtikçe tek sorunumun geçmişim olmadığını anladım. Benim dünle, bugünle, yarınla çok büyük sorunlarım vardı. Asıl sorunum bana öğretilen hayat metodu, benim kabullendiğim bakış açısı, farkında olmadan zihnime enjekte ettiğim kurallardı. Belirli insanları suçlamak, kendime eziyet etmek, hayatıma anlamsız sınırlar çizmek saçmaydı. Evet; yaşadığım zorluklar vardı. Önüme engel koyanlar, başarımı hiçe sayanlar, ne kadar mükemmel olursam oluyum beni olduğum gibi kabullenmeyen yakınlarım, iyi yönlerimi unutup en ufak hatamda kolayca beni yaralayanlar, gücümün yetmediği gerçekler vardı. Bu duvarların hepsini tek seferde yıkamazdım. Düşe kalka tırmanacak, zamanı gelince de tek kibrit çöpüyle her şeyi halledebilecek güçte olacaktım. İster benim yanlışım olsun, ister hayat şartlarım olsun, ister diğer insanların etkileri olsun hiç fark etmezdi. Her daim bazı sorunlar olacak ve ben o sorunların üstesinden gelecektim. Ben yenemesem de zaman o düğümleri çözecek, ihtiyacım olanı da durduğu yerden söküp bana verecekti. Ben her zaman elimden geleni yapacak ve doğru zamanı bekleyecektim. Dünya bir savaş meydanıysa ben de asil bir savaşçı olmalıydım. Savaşacaktım; hayatla, insanlarla, kendimle, her şeyle. Barışmayı öğrenemedim ya da tercih etmedim. Bir şekilde savaşmayı seçtim. 

     Sadece sevdiğim insanları kabullendim. Ha, bir de kendimi de sevdiklerim arasına ekledim! Kendimi sevdikten sonra neler neler değişti bir bilseniz! İnsanlar, şartlar ve olaylar olduğu yerde duruyordu ama ben artık kendi değerimin farkında bir insan olarak önemsemem gerekenleri önemsiyor, geri kalanını da görmezden geliyordum. Biliyorum görmezden gelmek her zaman iyi değildir ama sizi ilgilendirmeyen ve değiştiremeyeceğiniz şeylerle uğraşmak sadece yorucu olur. 

     Bu yeni halimi ben çok sevsem de çevremdekilere kabul ettirmek zordu. Bazıları tanımadılar bile. Gerçi kimse tam olarak tanıyamazdı. Çünkü hiçbiri bilmiyordu beni; geçmişimi, şimdimi, ne hissetiğimi, ne yaşadığımı, neleri yaşayamadığımı, hayat şartlarımı bilmiyorlardı. Benim hayatım hakkında kimsenin en ufak bir fikri bile yoktu. Kendi hâlinde sakin ve tuhaf(!) bir insandım sadece. Bilmeleri çok önemli değil ama tuhaf damgası yemeseydim iyiydi. İnsanları yargılamak, tanımlamak bu kadar kolay olmamalı.  

     Ve ergen tripleriyle okuldan döndüğüm, pasif-agresif günlerimden birisi... Beni tanımadan yargılayanlara hem öfkeli hem kırgınım. Ben yeni bir hayata başlamaya çalıştıkça onlar bana engel oluyor sanki. Eski günlüğüme yazdığım son paragrafı yırtıp bir defterin arasına koymuştum. Kitaplığımda arayıp buldum. Yine aynı şeyi yapacaktım: Eski yazımı okuyup 'Ben bunu da atlatırım.' diyecektim. (bknz. Yazarsın )Korka korka başladım okumaya. Daha ikinci cümlede ağlamaya başladım. Bu sefer istediğim gibi oldu. İkna oldum her şeyin düzeleceğine. Çünkü eski hastalıklı halime dönmem mümkün değildi artık. İyileşmek zorundaydım. 

     Her zaman yaptığım gibi bütün gün müzik dinledim. O gün Şebnem Ferah'ta takılı kaldım. 3 saat boyunca listeye kaç şarkı ekledim, en sevdiğimi kaç kere başa sardım hatırlamıyorum. En son sakinleşip, dertleşme zamanı geldi. 'Can Kırıkları'nı tekrar başa sarıyorum. Eski günlüğümü çok zahmete girmeden uzanıp aldım yatağın üzerinden. Göz yaşımı geceye saklamadan başlıyorum yazmaya. Kimse varlığımdan memnun olmasa da herkese inat yaşarım ben. Yazarım herkese inat. Herkese inat tutamam mısraları...

Benim karanlığın dans ettiği

Kırmızı mürekkep bulaşmış sayfalarım var

Sayfaları yıpranmış

Yıpratılmış başlangıçlarım var

Sonundaki uçurumu bile bile

Tırmandığım yokuşlarım

Yokuşun sonunda beni bekleyen cellatlarım var

Kimse bilmez benim kanatlarım var

Uçurumdan düşsem de 

Gökyüzünü mesken tutarım

Kimse bilmez 

Herkesin boğulduğu gözyaşı denizinde

Benim nice anılarım var

Kimse bilmez

Benim herkese inat yaşayacağım

Zafer bekleyen günlerim var!..

18/05/2021 (20:30-?)

🌬️ Herkese İnat - Şiir



14 Ağustos 2023 Pazartesi

Erciyes'in Karı Erimesin


Erciyes'e yağan kar insanların derdini örter

Muhafızıdır etrafında irili ufaklı tepeler

Muhafızların eteklerine taşlar yuvarlanır

Kimisi büyüktür; yıkar geçer

Umrunda olmaz hiçbir şey 

Kimisi küçüktür; fark edilmez bile

Herkesten gizler kendini

Ne yaşarsa içinde yaşar

Küçüktür ama içine koca bir dünya sığar

Bu taşların tozları ufalanır insanların yüreğine

Bu tozlarla kaplanır Kayseri'nin kalbi

Bu tozlar, bu taşlar, bu tepeler, şanlı Erciyes!

Hepsi Kayseri'nin toprağı

Bu toprak kimi zaman fırtına olur

Kurutur her bir yaprağı

Kimi zaman serilir yere

Başüstünde taşır geleni

Yeterki umutsuzlukla kaybolmasındı

Yalnızlıkla dost olmasın

İhanete uğramasın

Kalpler kırılmasındı

Tek derdi kötülük olmasındı

Her bir kötülükte

Bir kar tanesi erir Erciyes'in tepesinde

Bu toprağın tek derdi

Erciyes'in karı erimesindi

...

14/05/2021 (01:00-?)

14/08/2023 (00:55-01:01)

Fotoğraflar: 2007 Yılı Hacılar Fotoğraf Sergisi














12 Ağustos 2023 Cumartesi

Duydunuz mu¿

 12/08/2023 (02:50-02:55)

     Duydunuz mu? Aya ayak basılmış. Dünyada adım atacak yer yokmuş. Duydunuz mu? Mars’da yaşam bulunmuş. Dünya yaşanacak yer değilmiş. Duydunuz mu duydunuz mu?! İnsanlar uzaya taşınacakmış. Dünyada kirletecek yer kalmamış. 

Sende Saklı

     İnsan hayattan, hayatın gerçeklerinden kaçar. Hayallere sığınır. Gökyüzüne dalar. Düşünür... Hiç kimse bilmez ne düşündüğünü. Gözleri ihanet eder insana. Peki, gece gökyüzüne bakan insanlar neden hep hüzünlenir? Karanlık, sonsuz, gizemli... Bu yüzden mi? Ama yıldızlar var. Parlak, umut dolu ve milyarlarca... 

     Ben de bazen çok sıkılıyorum her şeyden, kaldırıyorum başımı gökyüzüne. Yıldızlara baktıkça hep eskileri hatırlıyorum ya da olmayacak hayaller kuruyorum. 'Ne faydası var?' dersen, hiçbir faydası yok. Aksine bazen zararını görüyorum. Benim gözlerim de ihaneti seviyorlar. 

     Beraber bakalım mı benim gökyüzüme? Bak, oradaki yıldızların hepsi benim. Şuradakiler sevinçlerim, şuradakiler hüzünlerim. Bak, buradakiler de kaygılarım, endişelerim. Az ileride korkularım var; yüzleşemediğim, köşe bucak kaçıp kendime bile söyleyemediğim. Bak, oradakiler geride bıraktıklarım. En uzaktakileri gördün mü? Bak, orada, en arkada; herkesten saklananlar, yalanlar, sırlar, kimseye gösteremediğim içimdeki gerçekler... Şuradaki yıldızı gördün mü peki? En parlak olanı. Ne güzel görünüyor değil mi? Sanki, bütün yıldızlar ışığını ondan alıyor gibi. Sanki, bütün karanlığın sırrı onda saklı. Ömrüm boyunca o yıldıza ulaşmak için çabaladım. Sanki, ona bir dokunsam bütün mucizeler gerçekleşecek gibi... 

     Bak bak, çabuk bak! Yıldız kaydı gördün mü? Nasıl olur, görmedin mi? 

     Ben de herkesin yaptığı hatayı yaptım işte! O yıldız bana çok yakındı ama ben hep uzaktakilere baktım. O hep bekledi. Ben onu kaçarken gördüm. Kuyruğuna da hayallerimi taktım, onlar da gitti. Şimdi yine kaldım geçmişle baş başa. Herkesin yaptığı gibi, bende olanı görmedim. Hep bende olmayanı aradım, bulamadım. 

     Boşuna arama. Sen de bulamazsın. Bırak, her şey olduğu yerde kalsın. Hayat sende olanlarla güzel.

26/10/2020            

12/08/2023 (01:02-01:13)

10 Ağustos 2023 Perşembe

Pinhân

 İnce bir çizgide

Bitkin bir ruh

Sırat köprüsü gibi

Sergeşt yaprak gibi

İnce bir çizgide

Yürüyorum

Bir yanım maviler içinde

Bir yanım kızıla boyanmış

Bir yanımda nefsim

Bir yanımda korkularım

Maviye uçsam boğulurum

Ayağım kaysa kızıla çalsam

Kan revan içinde yanarım

İnce bir çizgideyim

Bir yanım anlamsız

Diğer yanım mantıksız

İkisi de altta kalmaz 

Bir yanım ateş püskürür

Bir yanım sular altında kalır

İnce çizgi bilinmeze karışır

Boğulmaktan korkar

Korkularımda yanarım

Yanmam boğulurum

Boğulmam da...

Ne olurum ya¿

Varlığım da karışır pinhâna

...

14/03/2022 (10:52-11:05)

Özgür Esirler

Neden insan büyüdükçe aklını yitirdi? 

     Bulutlar özgür esirlerdir. Dünyadan dışarı çıkamazlar ama istedikleri kılığa da girerler. Aşıklara kar, saçını fönleyene yağmur, sinirini bozana dolu olur; yağar. Sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar kurulur yerine, keyifle izlemeye devam eder kendinin sandığı dünyanın karıncalarını. İnsan imreniyor özgürlüğüne ama benziyor esirliğine.

     Bulutlara göre biz iki cam arasındaki toprakta sürekli tüneller kazan varlıklarız. Tüneller kazıyoruz, binalar inşa ediyoruz. Sonra da kendimizi buralara hapsediyoruz. Ardından bulutlar yalnız kalıyor, tıpkı yıldızlar gibi. Bulutları terkedip duvarları izliyoruz, yıldızları terkedip boş tavanı izliyoruz. Karanlık düşünceleri de art arda çarptık mı suratımıza bu iş tamamdır. Bulutlarda yeni dünyalar keşfeden, yıldızlarda galaksiler inşa eden küçük ama temiz beyinlerimiz artık büyümüş, kendimizi iki cam arasına-kalp ve beyin- hapsetmişizdir. Artık bulutlar uzay mekiği olmuyor. Zaten yıldızlar da bizi önemsemiyor. Yeni büyüyen bedenlerimizle ruhlarımız iş birliği yapmış, bilmediğimiz ayaklar altında eciş bücüş olmuşlar. Büyüyen zihnimiz de tertemiz delirmeyi ihmal etmemiş. Artık kendi dünyasında koskocaman, güçlü, tüneller kazan, binalar inşa eden, sonra da keyif yapıyoruz diye koltuğa bağlanan karıncalar olmuşuz. 

     Büyüdük, büyüdükçe küçüldük. Binalar inşa ettik yuvamız olsun diye. Binalar setler oldu diğer insanlarla aramıza. Kaldırdık, attık sobaları; kaybettik o sıcaklığı. Duvarından katran sızan evlerin silindi simâları. Birbirini görmeden yaşayan, başkalarının varlığından habersiz, ayrı hücrelerde mahkûmlar olduk. Bulutlara özenirken, birbirine dokunamayan yıldızlar olduk. Özgürlüğü düşlerken mahkûm olduk. Mahkûm olduk... Taştan, duvardan hayallere mahkûm olduk. Beynimizi yıkayan internete mahkûm olduk. Kendi icatlarımıza esir olduk. Bilgisayarlarla birlikte bir oda dolusu aile sıcaklığı ve sohbeti de küçüldü, yerin dibine girercesine ceplerimize girdi. Unuttuk birbirimizi. Unuttuk bu dünyayı. Unuttuk ahireti. Unuttuk yaşamayı. 

Galaksi oldu yeryüzü

Yıldız oldu insanlar

Geldi geçti insan dünyadan

Sıkıntıdan patladı yıldızlar

Korkunç bir sır fısıldanmış gibi

Sesslik saplandı evrene

Yaşamak varken bulutların üzerinde

Koskoca uzay boşluğu kaldı geriye

03/02/2022 (00:45-01:27) 

20/04/2022 (22:21-22:25) 

10/08/2023 (03:24-03:52) 

8 Ağustos 2023 Salı

TUTAMAM MISRALARI - Son Damla

08/08/2023 (03:33-04:29-05:14-07:02)

     İnsanın yaşamak için sebeplere ihtiyacı vardır. Bazıları yaşamayı severler, bazıları sevdikleri için yaşarlar, bazıları da sevildikleri için yaşarlar. Bazı insanlarınsa yaşamak için pek bir sebebi yoktur aslında, zorunda oldukları için yaşarlar. "Yaşamak istemiyorum." diyemezler. "Yaşamak zorundayım." derler. Bu insanlar bir yere tutunmaya çalışır. Bazen bir insandır bu, bazen hayvan, bazense cansız bir nesne. Hatta bazıları sadece hayallere tutunur. Güya bir gün her şey düzelecekmiş. Hadi oradan? Nerede görülmüş? Olmayacağını kendisi de çok iyi bilmesine rağmen tutunmaya çalışır. 

     Bazen insanların arasında görünmezmiş gibi gezinirler, bazen gereksiz detaylara takılıp zaman geçirirler-bu detaylar zihindeyse zaman da zihni çürütür tabi-. Bazıları vardır hayvanlarla böceklerle konuşur-Hani duyunca garipsediğiniz, o kadar da değildir dedikleriniz... Evet, onlar gerçekten varlar.- Bazıları saatlerce uyur. Bazıları tavana bakar sanki bir tepki beklercesine... Öyle ya da böyle her biri sebep ararlar yaşamaya. O sebebi bulunca da kaybetmemek için kırk takla atarlar. Kendilerine yaşatılanı, çektikleri acıları unutmasalar da görmezden gelirler. Hele de saatlerce ağladıkları geceleri nasıl atarlar bir kenara, nasıl ihanet ederler çalınmış zamanlara! O son damla düşmesin diye ne çok emek harcarlar bu hayatta. Görmezden gelmelerini yadırgamayın. Sebepsiz kalmamak içindir duygusuz kalışları. 

     Ben de tutunacak çürük bir dal buldum kendime. Buldum demem de doğru değil, zorla fırlatıldım o yöne. O mu benim dalım, ben mi ona dalım? Anlamadım. Sanırım onun kalbi iyileşmeli önce. 

     Ağlamak kabullenmektir. Ağlamayı kabullendiğim bir gece... Son damla gözümde... Tutamam mısraları... 

İçimdeki son umut da 

Maziye karışacak

Hem de senin yüzünden

Önce sevinçlerimi kaybettim 

Sonra acılarımı

Sonra bütün öfkemi, kinimi

Tek tek bütün duygular kayboldu

Kim bilir hangi tellere takıldılar

Nerede hapsoldular

Can çekişeni

Hâlâ kurtarılmayı bekleyeni

Var mıdır içlerinde?

Sanmam!

Umutlar da kayboldu ya!

Gözümde son bir damla

O göz yaşı düşmemeli

O layık değil

Kimsenin ayaklarının altına 

Hem sen de düşersen gözümden

Ne anlamı kalır yaşamanın?..

23/12/2020

🌬️ Son Damla - Şiir

2 Ağustos 2023 Çarşamba

TUTAMAM MISRALARI - Nazire


 02/08/2023 00:53-01:30

     Ortaokuldan mezun oluşum çok garipti. Ortaokul hayatım da çok normal sayılmaz tabi. Herkes birbirinden ayrıldığı, belki de bir daha görüşemeyecekleri için ağlarken ben sadece karnemi alıp gitmenin derdindeydim. Öğretmenlerime saygım, sevgim sonsuzdu. Fakat sosyal hayatımda yaşadıklarım bugün bile atlatamadığım travmalara sebep oldu. Sınıf arkadaşlarım birbirleriyle vedalaşıp ağlarken ben öğretmenlerimle vedalaşıp koşa koşa eve gittim. Sadece ortaokul bitmemişti. Yaşadığım anlamsız olaylar, zorbalıklar, yalanlar, iftiralar, çocukluğun lanetli aşkları, zor günlerimdeki güler yüzünü iyi günümde göremediğim insanlar, kursağımda bırakılan güzel anılarım, başarılarımın ardından yarım kalan sevinçlerim... Hepsi bitmişti. Bütün bu olanlar bir daha yaşanmayacaktı. Lisede yeni bir hayata başlayacak, yeni bir çevre edinecek, benimle aynı düşüncede olan insanlar tanıyacaktım. Her şeyden önemlisi ortaokulda yaşadıklarımın hiçbirini lisede yaşamayacaktım.

     Lisenin cıvıl cıvıl ilk günleri geçince, okul düzenine de biraz alışınca kendi karanlığıma tekrar döndüm. Lisedeki ortam farklıydı, evet ama benim istediğim ortam mıydı emin değildim. Tamamen derslerden, başarılardan bağımsız olarak insanların kişiliğinden bahsediyorum. Lisedeki insanlar da kötü olabilirdi. Belki de daha kötülerdi. Ben lisede kime güvenecektim? Kimle arkadaş olacaktım. Hepsiyle kültürümüz farklıydı. Nasıl anlaşacaktım onlarla? Anlatsam gerçekten anlarlar mıydı beni? Göründükleri kadar samimi miydi hepsi? Bu düşüncelerden, her şeyi sorgulamaktan, insanlarla arama mesafe koymaktan kurtulamadım. 

     Çocukluğumdaki neşeli halime, özüme, döndüğümü sanıyorken aslında beni yoran düşüncelere mola vermişim o kadar. Hiçbir şey yapmasalar da insanlar bana sahte geliyordu. Her an birisi bana bir kötülük edecek; hakkımda dedikodu çıkacak, tartışma olursa işin sonu kavgaya varacak, yanlış olan bir şeyi düzeltirsem insanlar bana hor bakacak, saçma sapan aşk konuları açılacak, erkeklerle samimi olursam el şakası yapmaya başlayacak, kızlarla samimi olursam mutlaka biri beni kullanmaya çalışacak...vs.vs.

     Bütün evhâmlarımı unuttuğum tek ders, edebiyat. İlk yazı ödevini öğretmenimiz ne zaman verecek diye çok bekledim. Şansıma ilk ödev şiir ünitesindendi. İçimde biriken karanlığı satırlara dökme zamanım da çoktan gelmişti. Kitaptaki şiirlerden birine nazire yazmam gerekiyordu. Erdem Bayazıt’ın şiirini okuyunca çok etkilendim. Diğerlerini gözüm görmedi bile. 


İçimin vadilerinde kış kıyamet

Rüzgarlar biteviye

Yavrusunu yitiren kurdu seslendiriyor

Ve ay her gece

Gümüşî bir yalnızlığı anlatmak için

Doğuyor sanki öylece

                                                ~Erdem BAYAZIT


     Üstad yalnızlığını muhteşem bir şekilde anlatmış. İçimde biriken yalnızlık isyan ederken ben de daha fazla tutamam mısraları...


İçimdeki bahçede sonbahar

Yaprakları dökülen çınara

Yuva yaptı yalnızlık

Güvercinler uğramaz oldu semtime

Artık çiçek açmıyor bahçemde

Çocuklar oyun oynamıyor


İçimdeki sokakta her zaman gece

Güneşi doğmayan bir sokak

Karanlık denize akarken gözyaşlarım

Yutuyorum hıçkırıklarımı

Aman sessiz ol yanlızlığım!

Kimseler duymasın


Aslında içimde kocaman bir boşluk

Çünkü zor geliyor gerçekleri bilerek yaşamak

Ve dertlerimi kimseyle paylaşamamak

Zor geliyor kimsenin çığlıklarımı duymayışı

Herkesin kalbinde bir hiç olarak yaşamak


#2018

🌬️ Nazire-Şiir

28 Temmuz 2023 Cuma

Yazarsın

Sen her gün bir mısra yazarsın...

Her gün bir mısra yazarsın

Mısraların dörtlük

Dörtlüklerin şiir olur

Dilden dile dolanır

Belki bir gün şiirin musikiyle tanışır

Hiç kimsenin dilinden düşüremeyeceği bir şarkı olur

Belki açtığın sayfa kararır

Mısraların kaybolup gider

Pes etmezsin, yazarsın

Onlar sana yüksekten bakarken

Sen her gün bir mısra yazarsın

Yazarsın

Satırlar tükenir

Sayfalar tükenir

Tükenmeyen tek bir şey vardır

Umut! Umudunu kaybetmezsin

Her seferinde beyaz bir sayfa açarsın

Yazarsın

Artık açacak beyaz sayfa kalmamıştır

Kapatırsın o defteri

Kendine yeni bir defter açarsın

Sayfaları gökkuşağının renkleriyle bezenmiş

Diyar diyar gezersin

Hava,su,toprak,ay ve yıldızlar

Eşlik eder seyrine

Köprüler kurarsın kalpten kalbe

Her gün yeni bir his tanır

Tanıdığın her his için bir mısra yazarsın

Sen her gün bir mısra yazarsın

Yazarsın...

🌬️ TUTAMAM MISRALARI

TUTAMAM MISRALARI - Yazarsın...

 28/07/2023 (00:39-01:10)

     Yazar yazı yazmaya küser mi hiç? Ben küstüm. Sanki lisanını unutmuş bir millet gibi, sanki ahraz olmuş gibi, sanki duygularım yersiz yurtsuz kalmış gibi küstüm hem de. Öyle bir küsmek ki aylarca kalem almadım elime. Ne yazdım ne de konuştum. Sadece sustum. Yazı yazmanın da inzivası olurmuş. İnzivaya çekildim.

     Şiir yazmadan önce günlük tutuyordum. Günlüğün insan gelişimine katkısı tartışılmaz bir gerçektir. Basit hayatıma bir renk katmak istedim. Normal günlüklerden farklı olan yanı yaşadığım olayları değil de sadece nasıl hissettiğimi yazmaktı. Önsözde de dediğim gibi en yakınıma bile çoğu zaman 'derdim var' diyemem. Ben de o günlüğü kendime arkadaş edindim. Ne zaman daralsam, bunalsam ona koştum. Gizli saklı yazılar yazdım. Mutluluk herkesle paylaşılır, günlüğe sadece kötü hissettiğim zamanlar yazdım. Hep anlatılan süslü püslü, özendiğim o güzel günlüklerden bile değildi. Fazladan alınan bir okul defteriydi. Basit haline rağmen benim belki de tek gerçek dostumdu.

     Bir gün okul çıkışı eve üzgün ve sinirli dönmüştüm. O kadar sinirliydim ki sadece annemle selamlaşıp odama girdim. Günlüğümü açtım. Bu sefer yazmayacaktım. Amacım o güne kadar neler yaşadığımı gözden geçirmekti. Kendi kendime ‘Ben neleri atlattım. Bugünü de atlatırım.’ diyecektim. Motivasyon bulacaktım. Bütün sinirim üzüntüm geçecekti. Yani ben öyle planlanmıştım. Planladığım gibi olmadı. Sadece birkaç paragraf okuduktan sonra daha da dayanamaz oldum. Artık kendimi tutamadım, ağlamaya başladım. Okumayı bıraktım, son bir paragraf yazdım. O paragraf hariç bütün sayfaları yırttım, sobaya attım. Tek dostumu, sırdaşımı kendi ellerimle ateşe attım.‘Senin neyine günlük tutmak.’ dedim. Böylelikle kendime ilk haksızlığımı yaptım. Artık insanlardan tamamen uzaklaşıp kendini suçlama evresine geçmiştim. O günden sonra psikolojik olarak toparlanmam çok zor oldu.

     Olaydan aylar sonra gece uyku tutmadı. Uyku felçlerimin ilk başladığı zamanlardı. Sabah gün doğana kadar uyumuyor güneş doğar doğmaz huzura kavuşup hemen uykuya dalıyordum. Kendime bir uğraş bulmam, bir şekilde kafa dağıtıp kötü düşüncelerden kurtulmam gerekiyordu. Günlük yazmadan duygularımı, düşüncelerimi bir şekilde içimden atmalıydım. Tutamadım kendimi. Bir kalem ve sayfaları yırtılmış eski günlüğümü aldım elime. O geceden bu zamana tutamam mısraları...

Sen her gün bir mısra yazarsın...

Her gün bir mısra yazarsın

Mısraların dörtlük

Dörtlüklerin şiir olur

Dilden dile dolanır

Belki bir gün şiirin musikiyle tanışır

Hiç kimsenin dilinden düşüremeyeceği bir şarkı olur

Belki açtığın sayfa kararır

Mısraların kaybolup gider

Pes etmezsin, yazarsın

Onlar sana yüksekten bakarken

Sen her gün bir mısra yazarsın

Yazarsın

Satırlar tükenir

Sayfalar tükenir

Tükenmeyen tek bir şey vardır

Umut! Umudunu kaybetmezsin

Her seferinde beyaz bir sayfa açarsın

Yazarsın

Artık açacak beyaz sayfa kalmamıştır

Kapatırsın o defteri

Kendine yeni bir defter açarsın

Sayfaları gökkuşağının renkleriyle bezenmiş

Diyar diyar gezersin

Hava,su,toprak,ay ve yıldızlar

Eşlik eder seyrine

Köprüler kurarsın kalpten kalbe

Her gün yeni bir his tanır

Tanıdığın her his için bir mısra yazarsın

Sen her gün bir mısra yazarsın

Yazarsın...

🌬️ Yazarsın-Şiir











Böyle miydim ¿

  Ben her zaman böyle miydim Böyle karanlık mı görürdüm dünyayı Dudaklarım hep böyle biçimsiz, mor Horlanmış menekşelere mi benzerdi Ellerim...

En Çok Okunanlar