11 Mayıs 2023 Perşembe

Nazire


 İçimin vadilerinde kış kıyamet 

Rüzgarlar biteviye

Yavrusunu yitiren kurdu seslendiriyor 

Ve ay her gece

Gümüşî bir yalnızlığı anlatmak için

Doğuyor sanki öylece 

                                                ~Erdem BAYAZIT

İçimdeki bahçede sonbahar 

Yaprakları dökülen çınara 

Yuva yaptı yalnızlık 

Güvercinler uğramaz oldu semtime

Artık çiçek açmıyor bahçemde 

Çocuklar oyun oynamıyor 


İçimdeki sokakta her zaman gece

Güneşi doğmayan bir sokak

Karanlık denize akarken gözyaşlarım 

Yutuyorum hıçkırıklarımı 

Aman sessiz ol yanlızlığım 

Kimseler duymasın

#2018

(Lisedeki ilk edebiyat ödevim:))

🌬️ TUTAMAM MISRALARI

Işıkları Söndüren

Bir çift yay gerilir yüzünde

Bulutlanır gözlerin 

Yanakların yine esirdir yağmura

Hazan mı bu dökülenler

Yoksa hasret mi

Dallarımı kimsesiz bırakan?

Ey, ahde vefâ diye haykıran!

Sen misin ışıkları söndüren?

17/10/2021(14:10-14:15)

7 Mayıs 2023 Pazar

SAAT

       Bu hayatta her şey insan içindir. Gülmek de ağlamak da insanadır. Her insan mutlu olur, sevinir, üzülür, acı çeker. Küçük büyük demeden herkesin bir derdi vardır. Herkesin yükü kendine göre ağırdır. Bir çocuğun derdi oyuncak arabadır, bebektir, pamuk şekeridir. Derdi de kendi gibi saftır, temizdir. Büyüdükçe daha başkadır derdi. Oyuncaklar yetmez artık. Onlar cansızdır. Dilleri yok, kulakları yok. Konuşamaz, duyamaz, anlayamazlar. Zamanla çocuk yanına arkadaş ister. Beraber oyun oynayacaklar, konuşacak, anlaşacak, gülecekler. Hep böyle tozpembedir hayalleri. Oyun oynarlar. Koşarken düşer, yaralanır. Unutur oyuncağı, pamuk şekeri, arkadaşını bile. Unuttuğu için arkadaşı küser. Artık derdi arkadaşıdır, unutur dizindeki yarasını. Çocuklar mutlaka barışırlar. Oyuna devam ederler. Oyunun bitme zamanı gelsin istemezler, bu da onlar için büyük bir derttir. Bu döngü büyüyerek devam edecek. Çocuk büyüdükçe farklı acılar tadacak. Hepsi birbirinden acı olacak. Bu çocuk büyüyecek, dünya denen yeri öğrenecek, masum oyunlarından ayrılıp arkasından dönen oyunlarla mücadele edecek, insanların gerçek yüzünü görecek, hayrete düşecek, belki de nefret edecek. Kıyamadım ben bu çocuğa. Benden, senden, bizden farklı olsun istedim. Yaşamadan öğrensin, büyük acılar çekmesin istedim. “Gel.” dedim. Yanıma çağırdım.

        - Ben seninle arkadaş olmak istiyorum. Benimle arkadaş olur musun?

        - Olurum ama bir şartla!

        - Söyle bakalım şartını.

        - Benimle oyun oynayacaksın!

               Kabul ettim. Çocuk bu, en iyi oyunla öğrenirdi zaten.

         - Bak sen bu bebeği al, ben de bunu alıyım. Sendeki çocuk olsun, bendeki de annesi olsun.

         -  Napıcaklar ki onlar? dedi birden.

         - Çocuk yorulmuş, hasta olmuş.

         - Neden hasta olmuş? Nesi varmış? Ne olmuş ona?

         -  Annesinin sözünü dinlememiş, hasta olmuş işte. Hastalığını, oynarken beraber bulacağız. Anlaştık mı?

         -  Anlaştık!

              Biz sustuk, oyuncaklar canlandı. Çocuk çok yorgundu, konuşmuyordu. Gözlerini elindeki saate sabitlemiş, sadece dinliyordu. Annesi de anlatıyordu:

        -  Belirsizlik, ne istediğini bilmemek, önünü görememek, bir adım sonrasını bile hesap edememek, ucu açık ihtimaller bırakmak… Hepsi aynıdır. Hepsi seni uçsuz bucaksız bir denizde oradan oraya savurur. Sen iradesiz olursan, başkasının iradesine muhtaç olursan bütün bunları yaşamaya da mahkum olursun. Olmak istediğin kişiyi bile seçemezsin. Yavrum, sen ne istiyorsun? Amacın ne? Bana anlatmıyorsun. Ben bilmiyorum. Ama sen kendin bil, kendini bil. Yoksa bu acılarla baş edemezsin. Bir acı diğerinin üzerini örter ya da üzerine eklenir. Zamanla birikir, dağ olur, aşılmaz olur. Dönüp arkanı gitmek istersin. Kaçarsın her şeyden; insanlardan, acılardan, dünyadan, yaşadıklarından, yani seni sen yapandan, birleşince sen olandan. Bilmezsin ki sen kaçtıkça arkandan gelir onlar da. Hem kaçıp nereye gideceksin? Yeni bir insanın yanına, yeni dünyaya, yeni hayata. Yani yeni acılara. Yeni bir sen aramaya. Sanıyor musun ki kaçtıkların geride kalacak? Hayır kalmayacak. Bir zaman sonra dönüp bakacaksın etrafına. Aslında her şey aynı, hiçbir şey değişmemiş. Bütün insanlar aynı, aynı şeyleri yaşıyoruz, bütün acılar aynı. Bu da dert olur sana. Dertler tepe tepe birikir, etrafını sarar. Nefessiz kalırsın. Hiçbir şey göremezsin. Çaresiz beklersin bir elin uzanmasını. Ben de kalıcı değilim yavrum. Hepimiz döneceğiz geldiğimiz yere. Sen o eli ararken ben yine burada olur muyum, bilemem. O yüzden iyi dinle beni. Söylediklerimi aklının bir köşesinde sakla, hiç unutma. Tam ihtiyacın olduğu anda aradığın el uzanır sana. Hiç düşünmeden güvenirsin sadece. Tuttuğun o el ihanet eder sana. Yeni bir acı eklenir kalbine, yeni bir yük biner sırtına. Ezildikçe ezilirsin. Ne yaşarsan yaşa korkma yavrum. Yaşadıkça öğrenirsin. Dünyanın kanunudur, hiç değişmez bu kurallar. Fakat beni dinlersen ve anlarsan benim yaşadıklarımdan sen de öğrenirsin. Biliyorum, bu acılarla karşılaşmana engel olamam ama en azından nasıl baş etmen gerektiğini öğrenirsin. Benim yaşadığım çaresiz zamanları belki sen yaşamazsın. Biliyorum, anlatmam engel değil. Birçok şeyi yaşayacaksın. 

               Belki ömrünün sonuna kadar bir acıya takılı kalacaksın. Unuttun sandıkça karşına dikilecek,arsız ve yüzsüzce 'Ben hâlâ buradayım. Sen iyileşmedin.' diyecek. Zaman geçtikçe yine nefret edeceksin her şeyden. Dikkat et yavrum. Her şeyden nefret etsen de kendinden nefret etme. Kendine küsme. Hissettiğin kötü duyguların seni ele geçirmesine izin verme. Çünkü senin dünyan senin kadardır. Kendine küsersen, ait olduğun yeri unutursun. Sana seni hatırlatan, tutunacak tek dalını, benliğini yitirirsin. İşte o zaman düşersin bir belirsizliğe, bir hiçler âleminin içine. Hiçbir şeyin kıymeti kalmaz. Güzel, çirkin demeden hepsine yüz çevirirsin. Önce sevmeyi bırakırsın, sonra nefret edersin. Aman, yavrum dikkat et! Nefretin fazlası iyi değildir. Hatta nefretin tek zerresi dâhi çok fena bir illettir. Nefretin yüzünden kalbinin sertleşmesine izin verme. Unutma, nefret edecek hiçbir şey kalmadığında insan kendinden de nefret eder. Bu, hayatta yaşayabileceğin en kötü durumdur. Olur mu hiç öyle şey? İnsansın sen. Her ne olursa olsun nefretini büyütme, kendine küsme. Kendine küsersen, ait olduğun yeri, kendini unutursun. Gördün mü, bak? Kaçmak kadar takılı kalmak da fenaymış. İnsana insanlığını unutturabilirmiş. Biliyorum, çok konuştum. Belki anlattıklarım sana anlamsız geldi, aklını karıştırdım. Tek derdim, sen benim kadar yaralanma bu dünyada. Başka bir şey istemiyorum. Sen hep böyle, uzun uzun susuyorsun. Anla beni, ben de korkuyorum. Ya bunları anlatmakta geç kaldıysam? Korkuyorum; uzaklaşmandan, gitmenden, küsmenden... En çok da kendinden nefret etmenden korkuyorum. Yine susuyorsun. Cevap vermiyorsun. Tamam! Ben bilmem aklından geçenleri ama sen kendin bil, kendini bil.

       Çocuk başını kaldırdı. Şaşkın, meraklı gözlerle bakıyordu. “Anne bana pil ver. Saat durdu! Bakalım pili mi bitti, zaman mı durdu? İnşallah zaman durmuştur. Zaman durduysa gideceğiz anne, değil mi? Unutma bak, söz verdin! Ben çok özledim babamı. O da bizi özlemiştir. Dursun artık zaman!” Annesi pil verdi. Çocuk saatin pilini değiştirdi. Tekrar hayal kırıklığına uğradı. Zaman durmamıştı, sadece saatin pili bitmişti. 

       Bir çığlıkla oyunumuz bölündü. Döndüm, baktım. Minik kız ağlıyordu. Sevinçten mi acıdan mı, dudakları yüzünde bir yay gibiydi. “Durdu! Gerçekten durdu. Saat durdu. Annee! Pil ver banaa!” Yerde duran saati aldı. Koşarak, bağırarak gitti. Oyuncakları burada kaldı. Gerçi artık umrunda değildi oyuncaklar. Şimdiki derdi saatin, zamanın, durmasıydı. Babasını özlüyordu.

       Aklım sıra ona hayatı öğretecekken oyunun sonunda o bana hayatı çok iyi anlatmıştı. Anladım ki bu çocuk göründüğünden daha büyüktü, daha olgundu, insan olmaya daha yakındı. Onun acısı farklıydı, daha büyüktü. Zaman geçecek. Birgün elindeki saat bozulacak. Dünyayı tanıyacak. İnsan olmaya daha çok yaklaşacak. Saat dursa da hayat durmayacak. Sonra hayatı tekrar tanıyacak. Zaman dursa bile her şeyin aynı olduğunu anlayacak. Bununla da savaşacak, bunu da öğrenecek. Kim ne kadar anlatırsa anlatsın; o yaşayacak, yaşayınca anlayacak. Birgün aklına gelirse dönüp bakacak geriye. Diyecek ki “ Ben bir oyun oynamıştım tanımadığım biriyle. O anlatmıştı bunları bana. Benim aklım zamandaydı. Ne çabuk geçmiş zaman.”  Bildiğini yaşayacak, anlayacak. Bu çocuk da acılara katlanacak. Bu çocuk da birgün insan olacak.

Böyle miydim ¿

  Ben her zaman böyle miydim Böyle karanlık mı görürdüm dünyayı Dudaklarım hep böyle biçimsiz, mor Horlanmış menekşelere mi benzerdi Ellerim...

En Çok Okunanlar