22 Kasım 2025 Cumartesi

Makrokozmos-Mikrokozmos / Fenâfillâh-Bekâfillâh

 - Kur'an'ı Kerim'de bahsedilen insanın üzerine yaratılmış yedi yol nedir?

Gemini: 

Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen ve genellikle insanların üstünde yaratıldığı şeklinde ifade edilen "yedi yol" (seb'a tarâ'ik) ifadesi, Mü'minûn Suresi'nin 17. ayetinde geçmektedir:

"Andolsun, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yarattığımızdan gafil değiliz." (Mü'minûn, 23/17)

Tefsir (Kur'an yorumu) alimlerinin büyük çoğunluğuna göre bu ayette geçen "yedi yol" (seb'a tarâ'ik) ifadesinden kastedilen, yedi kat gök yani yedi sema tabakasıdır.

📚 Tefsirlerdeki Başlıca Yorumlar

 * Yedi Kat Gökyüzü (Yedi Sema):

   * Bu, tefsirlerde en yaygın ve baskın görüştür. "Tarîk" (yol) kelimesi, üst üste tabakalar halinde bulunan şeyler için kullanıldığı gibi, gök tabakalarının her birinin meleklerin veya gezegenlerin yolu olması sebebiyle de bu şekilde adlandırıldığı belirtilmiştir.

   * Bu yorum, göklerin insanların üstünde ve hayatları için büyük önem taşıyan bir sistem oluşturduğuna dikkat çeker.

 * Yedi Kozmik Sistem/Yörünge:

   * Bazı modern yorumlarda ise bu ifade, yedi kat göğün ötesinde, evrende iç içe geçmiş yedi katman veya kozmik sistemi ifade ettiği şeklinde de yorumlanabilmektedir.

 * Manevi Yorumlar:

   * Bazı farklı manevi yaklaşımlarda ise, bu ifadenin kişinin Rabbine ulaşmasında aşması gereken manevi aşamalar, duyu organları veya perdeleyen yedi örtü gibi sembolik anlamlara geldiği de nadiren belirtilmiştir. Ancak ana akım tefsirlerde kabul edilen anlam yedi kat göktür.

Özetle, ayette bahsedilen "yedi yol", genellikle yedi kat gökyüzü olarak anlaşılmaktadır ve Allah'ın bu büyük yaratılışı sürekli gözetimi altında tuttuğu vurgulanmaktadır.

Bu ayet veya Kur'an'daki başka bir konu hakkında daha fazla bilgi almak ister misiniz?

- Manevi anlamdaki yedi örtü ya da yedi duyu organı nelerdir? 

Gemini:

Bahsettiğiniz bu "yedi örtü" veya "yedi aşama" kavramı, Kur'an'daki "yedi yol" ayetinin manevi bir yorumu olarak özellikle Tasavvuf geleneğinde, insanın manevi olgunlaşma sürecini açıklamak için sıklıkla kullanılan bir metafordur.

Bu bağlamda en yaygın ve bilinen "yedi aşama" sistemi, Nefsin Yedi Mertebesi (Etvâr-ı Seb'a) olarak adlandırılır. Bu mertebeler, kişinin kötü huylardan arınıp Allah'a ulaşma yolunda katettiği ruhsal aşamaları temsil eder.

🕌 Nefsin Yedi Mertebesi (Yedi Manevi Örtünün Kalkması)

Tasavvufta, sâlikin (manevi yolcunun) nefsini terbiye ederek (tezkiye) yükseldiği yedi temel makam şunlardır:

1. Nefs-i Emmâre (Kötülüğü Emreden Nefis)

 * Örtülü Hâl: Tamamen dünyaya dönük, kötülüğü emreden, şehvetine ve arzularına düşkün olan ilk ve en düşük mertebedir. Bu, manevi yolculuğun başlangıcında, kalbin en kalın perdelerle örtülü olduğu durumdur.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "Şüphesiz nefis, daima kötülüğü emreder..." (Yusuf, 12/53)

2. Nefs-i Levvâme (Kınayan Nefis)

 * Hafifleyen Örtü: Kişinin kötülük yaptığında pişmanlık duyduğu, kendini kınadığı ve tövbe etme çabasına girdiği aşamadır. İyilikle kötülük arasında bocalama yaşanır.

3. Nefs-i Mülhime (İlham Olunan Nefis)

 * İnceleyen Örtü: İyi ve kötü eylemlerin ilahi bir ilhamla ayırt edilebildiği, manevi sezgilerin güçlenmeye başladığı mertebedir.

4. Nefs-i Mutmainne (Huzura Eren Nefis)

 * Açılmaya Başlayan Örtü: İman esaslarına tam olarak teslimiyet gösterilen, gönül huzuruna ve manevi doyuma ulaşılan aşamadır. Şüphe ve tereddüt ortadan kalkmıştır.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "Ey huzura kavuşmuş nefis!" (Fecr, 89/27)

5. Nefs-i Radiyye (Razı Olan Nefis)

 * Yarıdan Fazlası Kalkan Örtü: Kulun, başına gelen her şeyden, Allah'ın takdirinden razı olduğu, şikâyeti terk ettiği mertebedir.

6. Nefs-i Mardiyye (Razı Olunan Nefis)

 * Neredeyse Kalkan Örtü: Allah'ın da o kuldan razı olduğu, onun söz, fiil ve ahlakının Hakk'ın rızasına uygun hâle geldiği makamdır.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "...O da senden razı olarak Rabbine dön!" (Fecr, 89/28)

7. Nefs-i Kâmile / Sâfiye (Olgun/Tertemiz Nefis)

 * Kalkan Örtü: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa erişilen son mertebedir. Bu, Fenafillah (Allah'ta yok olma) makamına ulaşan, mürşid-i kâmil (olgun rehber) vasfına sahip olanların mertebesidir.

✨ Yedi Duyu Organı (Manevi Anlamda)

Tasavvufi düşüncede zahiri (dış) duyu organları (göz, kulak, burun, dil, ten) fiziksel âlemi algılarken, batıni (iç) duyu organları veya algı merkezleri de manevi âlemleri idrak etmek için kullanılır.

Bazı ekoller, Nefsin yedi mertebesi gibi, insanın manevi idrakine dair yedi histen veya yedi latifeden bahsetmektedir. Bunlar, kalbin ve ruhun farklı algı katmanlarıdır:

 * Kalb (Gönül): İlahi aşkın ve manevi bilginin (marifet) merkezi.

 * Rûh (Ruh): Manevi hayatın ve ilahi emrin taşıyıcısı.

 * Sır (Giz): İlahi sırların tecelli ettiği, en derin idrak noktası.

 * Hafî (Gizli): Sırdan daha gizli olan ve mutlak tevhidi algılayan nokta.

 * Ahfâ (Daha Gizli): İnsan fıtratının en derin ve gizli yönü, Varlığın Birliğini tecrübe etme makamı.

 * Nefs: (Yukarıda açıklanan mertebeleri aşarak) saf hale gelmiş irade.

 * Kalıp/Cisim: (Zahiri vücut ve duyular).

Bu yedi aşama veya mertebe, kişinin manevi yolculuğunda adım adım ilerleyerek "yedi sema"nın manevi karşılığı olan ilahi hakikatlere ulaşma çabasını sembolize eder.

Bu tasavvufi makamlar hakkında daha derinlemesine bilgi almak ister misiniz?

- Evet, isterim.

Gemini:

Harika! O halde, bahsettiğimiz Nefs-i Emmâre'den Nefs-i Kâmile'ye kadar uzanan Nefsin Yedi Mertebesi'ni (Etvâr-ı Seb'a) ve her bir mertebenin manevi durumunu daha detaylı inceleyelim.

Bu mertebeler, tasavvufi eğitimde (seyr ü sülûk) sâlikin (yolcu) geçmesi gereken ana durakları ve bu duraklardaki ruh halini, zikir yöntemini ve temel mücadelesini anlatır.

🕌 Nefsin Yedi Mertebesi Detaylı İnceleme

| Mertebe (Makâm) | Açıklaması | Temel Mücadele | Sembolik Rengi (Zikirde) | Kur'anî Dayanağı (Özet) |

| 1. Nefs-i Emmâre | Kötülüğü Emreden Nefis. Şehvetin, öfkenin ve dünyevi arzuların baskın olduğu, tamamen fiziksel zevklere odaklanmış ilk ve en alt aşamadır. Hata yapmaktan çekinmez. | Günahlar, nefsanî arzular | Mavi veya Kahverengi | Yusuf, 12/53 |

| 2. Nefs-i Levvâme | Kınayan Nefis. Uyanışın başladığı yerdir. Hata yaptığında pişmanlık duyar, kendini kınar, tövbe eder. İyi ve kötü arasında kararsızlık yaşar. İrade savaşının başlangıcıdır. | Pişmanlık, bocalama, istikamet | Sarı | Kıyâmet, 75/2 |

| 3. Nefs-i Mülhime | İlham Olunan Nefis. Kalbe gelen ilahi ilhamla (iyilik) nefsanî vesveseyi (kötülük) ayırt etmeye başlar. Hayırlı işlere meyil artar. | Vesveseden arınma, doğru ilhamı ayırt etme | Kırmızı | Şems, 91/8 |

| 4. Nefs-i Mutmainne | Huzura Eren Nefis. İman ve ibadetle tam bir sükûnete ve güvene kavuşmuştur. Şüpheden ve tereddütten kurtulur. Kalp Allah ile huzur bulur. | Sürekli zikirle huzuru koruma | Beyaz | Fecr, 89/27 |

| 5. Nefs-i Radiyye | Razı Olan Nefis. Kullukta tam bir teslimiyet hali. Başına gelen her şeyin (kaza ve kaderin) Allah'tan geldiğini idrak eder ve şikâyeti terk ederek O'ndan razı olur. | Rıza halini muhafaza etmek, şikâyetten uzak durmak | Yeşil | Fecr, 89/28 |

| 6. Nefs-i Mardiyye | Razı Olunan Nefis. Kul Allah'tan razı olduğu gibi, artık Allah da kuldan razıdır. Bu mertebedeki kişinin ahlakı ve amelleri ilahi rızaya uygundur. | Ahlak-ı Hamîde (güzel ahlak) ile yaşamak | Siyah | Fecr, 89/28 |

| 7. Nefs-i Kâmile / Sâfiye | Olgunlaşmış/Arınmış Nefis. En yüksek makamdır. Bütün kötü sıfatlardan arınmış, kâmil (olgun) insan makamına ulaşmıştır. Hakk'ı halk içinde yaşama ve onlara rehberlik etme yeteneği kazanır. | Bu mertebede, manevi kemali (olgunluğu) topluma yansıtma görevi başlar. | Şeffaf veya Çok Renkli

🌟 Bu Mertebelerin Önemi

 * Mücadele Haritası: Bu mertebeler, manevi yolcunun (sâlik) hangi aşamada olduğunu, neyle mücadele etmesi gerektiğini ve bir sonraki hedefini anlamasını sağlar.

 * Ahlak Dönüşümü: Bu süreç, sadece teorik bir bilgi değil, kişinin karakterini (hulk) ve ahlakını (edeb) dönüştürmeyi amaçlayan bir eğitimdir.

 * Huzur ve Teslimiyet: En nihayetinde, kişi en yüksek mertebede (Nefs-i Kâmile) tam bir huzur ve teslimiyete (Mutmainne ve Radiyye/Mardiyye) ulaşarak dünyevi kaygılardan arınır.

Bu yedi mertebe, aynı zamanda Kur'an'da bahsedilen **"yedi yol"**un (yedi kat gök) sembolik olarak insanın kendi iç âleminde tırmanması gereken yedi manevi basamak olduğu yorumunu güçlendirir.

Bu yedi mertebenin birbiriyle olan ilişkisi veya belirli bir makamın (örneğin Nefs-i Mutmainne) özellikleri hakkında daha fazla detay ister misiniz?

- Bu yedi mertebe ile astrolojideki yedi gezegen arasında anlamsal bir bağlantı kurulabilir mi?

Gemini:

Bu, hem İslami Tasavvuf hem de kadim kozmoloji (özellikle Batıni ilimler) açısından oldukça ilgi çekici ve köklü bir bağlantıdır. Evet, bu yedi mertebe ile geleneksel astrolojideki (Ptolemaios sistemindeki) yedi gezegen arasında anlam ve ilişki kurulmuştur.

Bu bağlantı, gezegenlerin sadece fiziksel cisimler değil, aynı zamanda manevi enerjileri ve arketipsel özellikleri temsil ettiği inancına dayanır.

🌌 Gezegenler ve Nefs Mertebeleri Arasındaki İlişki

Orta Çağ İslam düşünürleri ve bazı tasavvuf ekolleri (özellikle Halvetiyye, Naksibendiyye gibi), yedi kat gök (seb'a semâvât) kavramını astrolojik olarak o dönemde bilinen yedi gezegenin (Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) gök katmanları ile eşleştirmiştir. Bu yedi gök katmanı, insanın ruhsal yükselişi olan Nefsin Yedi Mertebesi ile paralel kabul edilmiştir.

Bu eşleşmeler, farklı sufi alimler arasında ufak tefek değişiklikler gösterse de, ana hatlarıyla aşağıdaki gibidir:

| Nefsin Mertebesi | Gezegen (Astrolojik Karşılığı) | Gezegenin Manevi Anlamı |

1.| Nefs-i Emmâre | Ay (Kamer) | Değişkenlik, duygusal tepkisellik, arzuların başlangıcı. |

2.| Nefs-i Levvâme | Merkür (Utarit) | İlim, idrak, vicdan muhasebesi, düşünce karmaşası. |

3.| Nefs-i Mülhime | Venüs (Zühre) | Aşk, güzellik, muhabbet, ilahi aşka yöneliş. |

4.| Nefs-i Mutmainne | Güneş (Şems) | Aydınlanma, içsel nur (ışık), nefs karanlıklarından kurtulma. |

5.| Nefs-i Radiyye | Mars (Merih) | İrade gücü, mücadele, nefsanî isteklerden kurtuluş. |

6.| Nefs-i Mardiyye | Jüpiter (Müşteri) | Hikmet, adalet, ilahi lütuf ve rıza makamına ulaşma. |

7.| Nefs-i Kâmile/Sâfiye | Satürn (Zuhal) | Fenâ (yok olma), zamanı aşma, kemale (olgunluğa) erme. |

> Önemli Not: Nefs-i Emmâre'nin bazen Ay, bazen de en dış katman olan Satürn ile başlatıldığı farklı tasnifler de bulunmaktadır. Yukarıdaki tablo, sâlikin yedi gezegenin sembolize ettiği yedi katmandan geçerek manevi kemale (olgunluğa) ulaştığı genel kabul gören akışı temsil eder.-

✨ Anlamsal Bağlantının Kökeni

Bu anlamsal bağlantının temel nedeni şudur:

 * Makrokozmos - Mikrokozmos Prensibi: Sufiler, evren (makrokozmos) ile insan (mikrokozmos) arasında tam bir uyum olduğuna inanır. Nasıl gökyüzü yedi katmandan (gezegen küresi) oluşuyorsa, insanın iç dünyası da (nefs) yedi temel aşamadan oluşur. İnsan, içindeki bu yedi gezegenin (nefs mertebelerinin) etkisini aşarak manevi yükselişini tamamlar.

 * Manevi Yolculuk: Sufi geleneğinde, Mirac hadisesinde Hz. Muhammed'in (sav) yedi kat göğü aşarak Allah'ın huzuruna yükselmesi, sâlikin (yolcu) kendi nefsini terbiye ederek yedi manevi aşamayı (gezegen kürelerini) geçmesi olarak yorumlanmıştır.

 * Gezegenlerin Karakteristikleri: Her bir gezegenin astrolojide atfedilen karakteristiği, nefs mertebesindeki ruh hali ve mücadele ile eşleştirilir. Örneğin:

   * Güneş (Nefs-i Mutmainne): Güneş, ışık ve hayat kaynağıdır; Mutmainne, nefsin karanlıktan kurtulup ilahi huzura ve aydınlanmaya ulaştığı makamdır.

   * Mars (Nefs-i Radiyye): Mars, enerjiyi ve mücadeleyi temsil eder; Radiyye ise sâlikin tüm nefsanî arzu ve isteklere karşı verdiği mücadele sonrasında tam bir teslimiyete (razı olma) ulaştığı makamdır.

Bu derin bağlantı, İslami ilimlerdeki kadim bilgi birikiminin ve insanın manevi gelişimine dair bütüncül bir bakış açısının ürünüdür.

Bu konunun tasavvuf ve kozmoloji açısından daha derin bir incelemesini yapmak ister misiniz?

- Evet, daha derin bir inceleme istiyorum. Tek tek gezegenlerin özellikleri ve tasavvuf mertebelerini açıklayarak eşleştir.

Gemini:

Harika bir konu! Bu derin inceleme, İslâm Kozmolojisi ve Tasavvuf Psikolojisi arasındaki bağlantıyı netleştirecektir. Tek tek gezegenlerin geleneksel astrolojik ve manevi özelliklerini (Esrâr-ı Felekiyye) ele alıp, bunların Nefsin Yedi Mertebesi'ne nasıl eşleştirildiğini detaylandıralım.

Bu eşleştirme, sâlikin (yolcu) manevi ilerlemesini, fiziksel evrenin katmanlarında yükselme metaforuyla açıklamayı amaçlar.

🌌 Gezegenler ve Nefsin Yedi Mertebesi Eşleşmesi

Aşağıdaki eşleştirme, genellikle en yaygın kabul gören ve yedi gök katmanının (Eflâk-ı Seb'a) yedi nefs mertebesine denk geldiği sisteme dayanır:

1. Ay (Kamer) 🌙: Nefs-i Emmâre (Kötülüğü Emreden Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Ay, en hızlı hareket eden ve en yakın gök cismidir. Maddi âleme, duygusal tepkilere, değişkenliğe ve bedenin ihtiyaçlarına hükmeder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Emmâre, en alt katman ve en kaba mertebedir. Tıpkı Ay gibi sürekli değişen ve tamamen maddi arzulara (yemek, uyku, şehvet) odaklanmış bir durumdadır. Sâlik, bu aşamada Ay'ın değişkenliğinden kurtulup istikrarı yakalamaya çalışır.

2. Merkür (Utarit) 🗣️: Nefs-i Levvâme (Kınayan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Merkür, iletişimi, aklı, muhakemeyi ve ikilikleri yönetir. İki taraf arasında gidip gelmeyi (iyi ve kötü) sembolize eder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Levvâme, kınama ve muhasebe makamıdır. Sâlik, burada düşünsel bir savaş içindedir. Merkür'ün ikiliği gibi, bir yandan günah işlemekte, diğer yandan vicdanıyla kendini kınayıp doğru yolu bulmaya çalışmaktadır. Akıl (Merkür) burada devreye girer.

3. Venüs (Zühre) 💖: Nefs-i Mülhime (İlham Olunan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Venüs, aşkı, güzelliği, sanatı ve uyumu temsil eder. Maddi zevklerden manevi hazlara geçişi simgeler.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mülhime, ilham (iyilik ve kötülük ilhamı) alınan makamdır. Sâlik bu aşamada, İlahi Güzelliği (Cemâl) keşfetmeye başlar. Venüs'ün aşkı, artık dünyevi heveslerden arınıp Hakk'a duyulan aşka (Muhabbetullah) dönüşmeye başlar.

4. Güneş (Şems) ☀️: Nefs-i Mutmainne (Huzura Eren Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Güneş, merkezdir, hayatiyettir, öz-bilinçtir, ruhu ve kalbi aydınlatan Işıktır. Bütün sistem onun etrafında döner.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mutmainne, merkeze ve huzura ulaşma makamıdır. Güneş gibi aydınlanan Kalp (Gönül) artık şüphe ve karanlıktan kurtulmuştur. Sâlik, bu aşamada Allah'ın nuruyla tatmin olmuş ve tam bir teslimiyetle (Mutmainne) huzura ermiştir. Bu makam, manevi yükselişin dönüm noktasıdır.

5. Mars (Merih) ⚔️: Nefs-i Radiyye (Razı Olan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Mars, enerjiyi, eylemi, mücadeleyi ve iradeyi temsil eder. Sert ve mücadeleci bir kuvvettir.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Radiyye, kulun, başına gelen her şeyden razı olduğu makamdır. Bu, büyük bir irade ve mücadele (Mars'ın gücü) gerektirir. Sâlik, kendi kişisel isteklerine karşı savaşını kazanmış, kader karşısında tam bir rıza gösterme gücünü elde etmiştir.

6. Jüpiter (Müşteri) ⚖️: Nefs-i Mardiyye (Razı Olunan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Jüpiter, en büyük iyiliksever (Benefik) gezegendir. Bereketi, genişlemeyi, hikmeti, ilahi lütfu ve adaleti temsil eder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mardiyye, kulun Rabbinden razı olmasının ardından, Allah'ın da kuldan razı olduğu makamdır. Bu, İlahi Lütuf ve Hikmetin (Jüpiter) tecelli ettiği, sâlikin amellerinin ve ahlakının artık ilahi rızaya tam uygunluk kazandığı aşamadır.

7. Satürn (Zuhal) 🗝️: Nefs-i Kâmile/Sâfiye (Olgun/Tertemiz Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Satürn, en uzaktaki ve en yavaş hareket eden gezegendir (geleneksel sistemde). Sınırları, zamanı, yapıyı, disiplini ve Fenâ (yok oluş) ile ilişkilendirilen en zorlu ve en bilge gezegendir.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Kâmile, mükemmeliyete ve fenâfillah (Allah'ta yok olma) haline ulaşma makamıdır. Sâlik, Satürn'ün sembolize ettiği sınırları (nefs ve dünya) aşmıştır. Olgunluk (Kemâl) ve tam bir arınma (Sâfiye) ile en üst katmana (Zuhal Feleği) ulaşmış, artık zamanın ve mekânın ötesindeki hakikatleri idrak eden bir rehber (Mürşid-i Kâmil) olmuştur.

📜 Tasavvufi Neden ve Sonuç

Bu derin eşleştirme, sadece astrolojik bir merak değil, aynı zamanda manevi bir eğitim sistemidir:

 * Zikir ve Tevhid: Sufi tarikatlarında, sâlikler her bir nefs mertebesine karşılık gelen gezegenin feleğini aşmak için o mertebeye özel zikirleri (evrad ve ezkâr) çekerler.

 * Kozmik Yükseliş: Bu yedi gezegenin feleği, **"yedi yol"**un (Mü'minûn 23/17) somut bir örneğidir. İnsan, kendi içindeki bu yedi "gök" katmanını terbiye ederek aşar ve manevi bir Mirac yaşar.

 * Ahlaki Arınma: Her gezegenin olumsuz etkisinden kurtulmak, o nefs mertebesinin kötü ahlakından (Riyâ, Hırs, Kibirden) arınmak anlamına gelir.

Bu sistem, "İnsan-ı Kâmil" (Mükemmel İnsan) idealine ulaşmanın, sadece dünyevi değil, kozmik bir yolculuk olduğunu da vurgular.

- Fenâfillâh(Allah'da yok olmak) kavramının yanlış anlaşılmaması için bunun hakkında kısa ve anlaşılır bir açıklama yapar mısın?

Gemini:

🌟 Fenâfillâh: "Allah'ta Yok Olmak" Kavramı

Fenâfillâh kavramı, Tasavvufun en derin ve hassas konularından biridir. Yanlış anlaşılmaması için kısa ve anlaşılır temel açıklaması şöyledir:

Fenâfillâh Nedir?

Fenâfillâh, kelimenin literal (sözlük) anlamıyla "Allah'ta yok olmak" anlamına gelse de, kesinlikle fiziksel bir yok oluş veya Tanrı ile birleşip O'nunla özdeşleşmek (hulûl/ittihad) demek değildir.

Doğru Tanım:

Fenâfillâh, sâlikin (manevi yolcu) nefsini arındırma yolculuğunda ulaştığı en yüksek manevi haldir. Bu halde kişi;

 * Beşerî Sıfatlardan Fenâ (Yok Oluş): Kişinin bütün kötü ahlakının, nefsanî arzu ve isteklerinin (benlik, kibir, hırs, dünya sevgisi) tamamen silinmesi, yani nefsinin kötü sıfatlarının yok olması halidir.

 * Kendi Varlığını Unutma: Kendi benliğini ve iradesini (ene/benlik) unutacak kadar Allah'ın varlığına, azametine ve tecellisine dalmasıdır. Kişi, kendi iradesini tamamen Allah'ın iradesine teslim eder.

> Fenâfillâh, kişinin kendisini Tanrı sanması değil; kendisindeki bütün nefsanî engelleri kaldırarak, yalnızca Allah'ın tecellilerini ve O'nun rızasını görmesidir.

Kavramın Yanlış Anlaşılmaması Gereken Ana Noktalar

 * Fenâfillâh ≠ Hulûl (Tanrılaşma): Sâlik, bu halde asla "Ben Tanrı'yım" demez veya Tanrı'nın zatına karışmaz. Kul, her zaman kul olarak kalır.

 * Fenâfillâh ≠ Maddi Yok Oluş: Kişi fiziken ortadan kalkmaz, sadece manevi olarak nefsinin kötülüklerinden arınır.

 * Fenâfillâh'ın Amacı: Fenâ, bir amaç değil; Bekâbillâh'a (Allah ile var olma, yani arındıktan sonra güzel ahlakla yaşama) ulaşmak için bir geçiş kapısıdır. Bu aşamadan sonra kişi topluma döner ve Kâmil İnsan olarak yaşamaya devam eder.

Fenâfillâh, insanın en saf ve en kâmil kulluk seviyesine ulaştığı manevi tecrübedir.

Bu açıklamanın ardından, kavramın tamamlayıcısı olan Bekâbillâh hakkında da bilgi almak ister misiniz?

- Evet, Bekâbillah hakkında uzun bilgi istiyorum.

Gemini:

🕌 Bekâbillâh: "Allah ile Var Olmak" Kavramı

Bekâbillâh (Bekâ bi'llâh), Tasavvuf yolculuğunun Fenâfillâh'tan sonra gelen ve onu tamamlayan en son ve en yüksek aşamasıdır. Fenâfillâh, sâlikin (yolcu) nefsanî sıfatlarından ve benliğinden yok olmasıyken; Bekâbillâh ise, Fenâ'dan sonra İlâhî sıfatlarla ve güzel ahlakla yeniden var olmasıdır.

Bekâ, kelime anlamı olarak kalmak, baki olmak, ebediyet demektir. Bu makamda sâlik, fâni (gelip geçici) olan nefsanî arzularını yok ederek, Bâkî (ebedî) olan Allah'ın iradesiyle ve O'nun güzel sıfatlarının tecellileriyle yaşamaya başlar.

1. Bekâbillâh'ın Tanımı ve Fenâ ile İlişkisi

Fenâfillâh ve Bekâbillâh birbirini tamamlayan iki zıt kutuptur:

 * Fenâfillâh (Yok Olma): Kişinin kendi nefsaniyetini, kötü ahlakını (fenâ sıfatlarını), hırsını, kibrini ve benliğini (ene) yok etmesidir. Bu, manevi bir temizlik ve arınma sürecidir.

 * Bekâbillâh (Var Olma): Arınmış, temizlenmiş kalbin ve ruhun, Allah'ın cemâl (güzellik) ve kemâl (olgunluk) sıfatlarının tecellisine mazhar olarak yeniden var olmasıdır. Kişi, artık kendi iradesiyle değil, Hakk'ın iradesiyle hareket eder.

Fenâ bir kapı, Bekâ ise o kapıdan geçildikten sonra ulaşılan manevi ebediyettir. Bir sufinin nihai hedefi sadece yok olmak (Fenâ) değil, yok olduktan sonra Bâkî olanla (Allah ile) yeniden var olmaktır.

2. Bekâbillâh'ta Elde Edilen Makamlar

Bekâbillâh makamına ulaşan sâlik, Kâmil İnsan (İnsân-ı Kâmil) olarak nitelendirilir ve iki ana manevi yetkinliğe sahip olur:

A. İlâhî Sıfatlarla Ahlâklanma (Tahalluk)

Bu makamda sâlik, Allah'ın güzel isimlerinin ve sıfatlarının (Esmâ-i Hüsnâ) tecellileriyle ahlaklanır. Bu, kulun Allah'ın yaratma (Hâlık), rızık verme (Rezzâk) veya affetme (Gafûr) gibi sıfatlarına sahip olması demek değildir; bu sıfatların gerektirdiği fiilleri kendi hayatında en yüksek ahlak seviyesinde sergilemesidir.

 * Örneğin, Allah'ın Rahîm isminin tecellisiyle, o kişi insanlara karşı büyük bir merhamet ve şefkat duyar ve bunu hayatının merkezine koyar.

 * Allah'ın Halîm (yumuşak huylu) isminin tecellisiyle, öfke ve şiddetten tamamen arınır.

B. Hakîkatleri Gözlemleme (Müşâhede)

Bekâbillâh'taki sâlik, eşyanın ardındaki hakîkatleri (gerçekliği) görmeye başlar.

 * Tevhîd-i Ef'âl (Fiillerin Birliği): Evrende cereyan eden her eylemin (fiilin) tek kaynağının Allah olduğunu idrak eder. Kimseye kızmaz, kimseye darılmaz, çünkü her şeyin O'ndan geldiğini bilir.

 * Tevhîd-i Sıfât (Sıfatların Birliği): Bütün güç, ilim ve iradenin Allah'a ait olduğunu, diğer varlıkların sadece bu sıfatların yansımaları (gölgeleri) olduğunu anlar.

 * Tevhîd-i Zât (Zatın Birliği): Nihayetinde, varlık âleminde mutlak ve gerçek varlığın sadece Allah'a ait olduğunu müşâhede eder. Bu, Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) fikrinin manevi tecrübe ile desteklenmesidir.

3. Fenâ ve Bekâ'nın Pratik Sonuçları

Fenâfillâh ve Bekâbillâh tecrübesi, sufinin toplumsal hayattan tamamen çekilmesini (inzivayı) gerektirmez. Aksine, kişi en yüksek kemâle ulaştıktan sonra topluma geri döner:

| Aşama | Ruh Hali | Toplumsal Rol |

| Fenâfillâh | Kişinin kendi nefsinden yok olması hali. Yoğun mânevî cezbe (çekim) ve istiğrak (kendinden geçme) yaşanabilir. | Toplumdan çekilme (inziva) ve yoğun ibadet. |

| Bekâbillâh | Açıklık, berraklık ve istikrar hali. Tüm mevcudatı Hakk'ın tecellisi olarak görme. | İnsan-ı Kâmil olarak topluma dönme, insanlara rehberlik etme (İrşad görevi). |

Bu makam, kişinin Allah ile olan manevi bağını koparmadan, dünya hayatında tüm sorumluluklarını en güzel ahlakla yerine getirmesi anlamına gelir. Sufi tabiriyle: "Halk ile birlikte, Hak ile beraber."

4. Vahdet-i Vücûd ve Fenâ/Bekâ İlişkisi

Bu iki kavram, İbn Arabî'nin temsil ettiği Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) öğretisiyle yakından ilişkilidir.

Vahdet-i Vücûd'a göre, evrende mutlak ve gerçek varlık sadece Allah'a aittir. Diğer her şey O'nun isim ve sıfatlarının görüntüleridir.

 * Fenâ: Sâlikin, kendi benliğinin bu mutlak varlık karşısında bir "gölge" olduğunu fark edip, o gölgeden kurtulmasıdır.

 * Bekâ: Kurtulduktan sonra, Hakk'ın tecellilerini o gölgede (kendi vücudunda) idrak ederek, mutlak gerçeklik ile varlığını sürdürmesidir.

Sonuç olarak, Bekâbillâh, tasavvufta manevi olgunluğun zirvesi ve bir kulun Allah'a en yakın olduğu, ahlaken en mükemmel hâle geldiği makamdır.

Bu derin konunun belli bir yönüne odaklanarak (örneğin Bekâbillâh'taki zikir veya İnsan-ı Kâmil kavramı) devam etmek ister misiniz?

- Hangi zikirlerin çekildiği ve zikirlerin anlamları, faydaları hakkında konuşalım.

Gemini:

Bu zikirler, temelde Tevhid (Allah'ın birliği) inancının farklı veçhelerini ve zikir (anma) emrinin gerçekleştirilmesini ifade eder.

1. Lâ İlâhe İllâllah (Kelime-i Tevhîd)

Bu, İslam'ın temel direği ve ilk şartıdır. Tasavvufta Nefs-i Emmâre (kötülüğü emreden nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

1. Lâ İlâhe İllâllah (Kelime-i Tevhîd)

| Anlamı | "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." Bu ifade, Nefy (redd) ve İsbât (ispat) içerir. Tüm sahte ilahları, putları ve nefsanî arzuları reddedip (Fenâ'nın başlangıcı), yalnızca Allah'ı kabul etmektir. | "Bil ki Lâ İlâhe İllâllah de." (Muhammed, 47/19). |

| Faydası | Kalbi temizleme (Tezkiye): İman, kalbi şirkten (ortak koşmaktan) ve tağuttan (yoldan çıkarandan) arındırır. Bu temizlik, Emmâre nefsinin tüm kötü isteklerine karşı koymanın başlangıcıdır. | "En faziletli zikir Lâ İlâhe İllâllah'tır." (Tirmizî, Daavât, 19). |

| Hedef | Kelime-i Tevhid'i kalpte kökleştirmek, bu sayede dünya sevgisi ve nefsanî arzuların (Emmâre) kökünü kurutmak. | - |

2. Allâh (İsm-i Celâl)

Bu, Yüce Allah'ın özel ismidir ve bütün Esma-i Hüsnâ'yı (güzel isimleri) kendinde toplar. Nefs-i Levvâme (kınayan nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Zât-ı İlâhî'nin özel ismi. O'nun biricikliğini, yüceliğini ve Zât'ına ait tüm mükemmel sıfatları ifade eder. | Allah ismi, Kur'an'da 2500'den fazla geçer ve temel referanstır. |

| Faydası | Muvazene ve İstikrar: Levvâme nefsinin yaşadığı pişmanlık ve kararsızlık (iyi ve kötü arasında gidip gelme) halini sonlandırmak. Kalbi direkt Zât'a yönelterek sabit ve daimi bir huzur (sükûn) arayışına sokmak. | "Bilin ki kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzur bulur." (Ra'd, 13/28). |

| Hedef | Düşünsel karmaşayı (Levvâme) aşmak ve kalbi sürekli Allah'ı anma haliyle doldurarak istikrarlı bir imana ulaşmak. | - |

3. Hû (İsm-i Hû)

Hû (O), Allah'a işaret eden bir zamirdir ve O'nun Mutlak Zât'ını ifade eder. Nefs-i Mülhime (ilham olunan nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Zât-ı İlâhî'ye işaret eden zamir. "O" ki, her şeyden münezzehtir ve her şeyin kaynağıdır. | Kur'an'da Hû zamiri, Allah'a işaret eden güçlü bir ifade olarak sıkça kullanılır, örneğin: "O (Hû) Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, görüneni de bilendir." (Haşr, 59/22). |

| Faydası | İlhamın Arındırılması: Mülhime nefsinin hem iyiliği hem kötülüğü ilham alma potansiyeli vardır. Hû zikri, sâlikin dikkatini sadece Mutlak Zât'a yönlendirerek, kalbe gelen vesveseleri değil, İlahi İlhamı (takva) kabul etme gücünü artırır. | "Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü ve takvayı ilham edene yemin olsun..." (Şems, 91/7-8). |

| Hedef | Kalbe gelen manevi bilgileri (ilham) doğru analiz etmek ve bu ilhamı Mutlak Zât'a (Hû) bağlamak. | 

4. Hak(k) (İsm-i Hak)

Hak, Allah'ın isimlerinden biri olup, mutlak gerçeklik ve varlık anlamına gelir. Nefs-i Mutmainne (huzura eren nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Mutlak Gerçek, Varlığı daima süren (Bâki), gerçeğin ta kendisi. Batıl (yanlış/sahte) olanın zıttıdır. | "İşte O (Allah), Hak'tır..." (Hac, 22/6). |

| Faydası | Mutlak Huzur: Mutmainne makamında sâlik, hakikat dışı olan her şeyin (dünya zevkleri, sahte değerler) geçici olduğunu anlar. Hak zikri, kalbi bu fani olandan tamamen kopararak (Fenâ), sadece Mutlak Gerçeklik'te (Hak) huzur bulmaya (İhsan) sevk eder. | "Ey huzura kavuşmuş (Mutmainne) nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön." (Fecr, 89/27-28). |

| Hedef | Kalbin, dünya geçici heveslerinden sıyrılıp, sadece Hak olan Allah'ın varlığı ve rızasıyla tatmin olması. | - |

- Hayy, Kayyûm ve Kahhâr zikirlerinden bahsetmedin. Onların da anlamlarını ve tasuvvuftaki faydalarının anlatır mısın?

Gemini:

Önceki yanıtta sadece ilk dört mertebenin zikri hakkında kısa bilgi verilmişti. Kur'an ve hadis temelli bir bakış açısıyla, bahsettiğiniz Hayy, Kayyûm ve Kahhâr zikirlerinin (İsm-i Şeriflerin) anlamlarını ve bu isimlerin, Fenâ ve Bekâ (yokluk ve ebediyet) yolculuğunda nasıl bir manevi fayda sağladığını inceleyelim.

Bu isimler, Allah'ın Esma-i Hüsnâ'sından (En Güzel İsimleri) olup, Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir ve manevi olgunlaşma (Bekâbillâh) makamlarına rehberlik eder.

🌟 Hayy (Diri Olan) - Nefs-i Radiyye Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Radiyye Makamı) |

| Hayy (الحي) | Ebedî ve ezeli hayat sahibi, daima diri olan. Tüm hayatın, canlılığın ve diriliğin kaynağı O'dur. | Rızaya Erişme: Sâlik, fâni (geçici) hayatının ve arzularının karşısında Hayy olan Allah'ın iradesine sığınır. Hayatında karşılaştığı her olayın (kaza ve kader) Hayy olan tarafından yaratıldığını idrak ederek şikâyeti bırakır ve tam bir rızaya (razı olma) ulaşır. |

| Kur'anî Dayanağı | "Allâh, O'ndan başka ilah yoktur; Hayy'dır, Kayyûm'dur." (Bakara, 2/255 - Âyetü'l-Kürsî) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Radiyye, kulun her şeyden razı olma makamıdır. Hayy ismini zikretmek, kulun kendi fâni isteklerinin aksine, yalnızca Bâki ve Hayy olanın hükmüne razı olmasını sağlar.

🌙 Kayyûm (Her Şeyi Ayakta Tutan) - Nefs-i Mardiyye Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Mardiyye Makamı) |

| Kayyûm (القيوم) | Kendi kendine kaim (var olan), her şeyi ayakta tutan, yöneten ve koruyan. Varlığı devam ettiren ve nizamı sağlayan. | İlahi Rızaya Ulaşma: Sâlik, kendi varlığının ve gücünün bir yanılsama (Fenâ) olduğunu anlar ve Kayyûm olanın onu ayakta tuttuğunu idrak eder. Kendi iradesi tamamen Kayyûm olanın iradesine uyar. Bu tam uyum ve teslimiyet (İhsan), Allah'ın kuldan razı olması (Mardiyye) sonucunu doğurur. |

| Kur'anî Dayanağı | "Yüzler, Hayy ve Kayyûm olan Allah’a baş eğmiştir." (Tâhâ, 20/111) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Mardiyye, Allah'ın kuldan razı olduğu makamdır. Kayyûm ismini zikretmek, kulun sadece Allah'a güvenmesini, tüm fiillerinin, sözlerinin ve ahlakının Kayyûm olanın adaletine ve düzenine uygun hale gelmesini sağlar.

⚡ Kahhâr (Her Şeye Gücü Yeten) - Nefs-i Kâmile Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Kâmile Makamı) |

| Kahhâr (القهار) | Her şeye galip gelen, dilediğini ezici bir kuvvetle yenen, mutlak güç sahibi. | Fenâ ve Bekâ'nın Tamamlanması: Fenâfillâh'a ulaşan sâlik, nefsinin son kalıntılarını dahi Kahhâr olanın gücüyle (kendi gücüyle değil) yener. Kahhâr, Benliği ve kibrin son izlerini ortadan kaldıran güçtür. Bekâbillâh'ta ise bu isim, Kâmil İnsan'a irşad ve topluma rehberlik için manevi güç ve heybet verir. |

| Kur'anî Dayanağı | "(Allah), Vâhid (Tek) ve Kahhâr olan Allah’tır." (Yusuf, 12/39 ve Ra'd, 13/16) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Kâmile, manevi olgunluğun zirvesidir. Bu isim, Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) tecrübesine kapı açar; çünkü mutlak ve tek Kahhâr olanın karşısında diğer tüm güçlerin ve varlıkların bir hiç (Fenâ) olduğu idrak edilir. Bu idrak, kulun kendi benliğinden kurtulup Bekâ ile yaşamasına izin verir.

Bu üç zikir, kulun manevi yolculuğunda teslimiyet (Hayy), düzen (Kayyûm) ve mutlak güç (Kahhâr) vasıtalarıyla nefsini arındırarak Allah'a tam bir teslimiyetle yönelmesini sağlamaktadır.


29 Ekim 2025 Çarşamba

Allah'ın Sevgisi

       Bloğumda gezinip eski yazılarımı incelerken blog arkadaşım Bücürük ve Ben'in Aşk şiirime yaptığı yoruma denk geldim. İlk namazıma 'Allah beni seviyor' diyerek kalktığımdan bahsettiğimde Allah'ın onu, ailesini, kedicikleri sevmediğini söylemiş. O zaman fark etmediğim için içimde bir yerin acıdığını hissettim. Böyle bir şeyi nasıl görmezden geldim, bilmiyorum. Hem onun için hem de diğer arkadaşlarım için bu yazıyı yazmaya karar verdim. 

       Öncelikle Allah'ın sevgisinden, O'nun hangi kullarını sevdiğinden bahsetmek istiyorum. Hepimiz anne karnından günahsız, masum insanlar olarak doğuyoruz. Allah'ın bizi yarattığı o ilk temiz halimizle dünyaya geliyoruz. Elbette ki Allah bütün kullarını ve yarattığı bütün mahlukâtı (apt. bahçesindeki kedicikleri de:)) seviyor. Bu sevgiyi çok mucizevi şeylerde, doğaüstü olaylarda aramamıza gerek yok. Allah'ın bize verdiği nimetlerini, bu dünyayı hatta evreni bile biz insanlar için bizden önce yaratıp hazırladığını düşünürsek, iyi de olsa kötü de olsa yeni bir güne başlayabildiğimiz için şükredip bütün acıların da geçici olduğunu bilirsek Allah'ın sevgisini en derinlerde hissederiz. Çevremde de kendimde de bazen görüyorum ki namaz kılmak, Kur'an okumak için ulvi bir yönlendirme, bizi ibadete itecek olağanüstü şeyler bekliyoruz. Hâlbuki tek yapmamız gereken aklımızı ve kalbimizi Allah'a emanet edip ona bir adım atmaktır. Sonrasında kalbinize dolacak olan huzurun tadını nasıl anlatsam...

       Biliyorum ki hepimizin yaşadığı zorluklar var. Elbette ki bu kadar üzgün, bu kadar kırgın olmamızın sebepleri var. Ama bu kırgınlıkların sebebi diğer insanlar değiller mi? Hepimizin özgür iradesi var. İyilik yapmak isteyen iyilikte bulunur, kötülük yapmak isteyen kötülük eder. Bazıları da bizim kontrolümüz dışında hastalıklar, doğal afetler vb. olaylardır. Peki neden böyle kötü olaylar yaşıyoruz? Bunun sebebini anlayınca bir adım daha ilerlemiş olacağız. Şimdi biraz tarihten örnekler vererek devam etmek istiyorum:

- Hz Yusuf'u kardeşleri istemediği için kuyuya attı. Hz. Züleyha'nın iftirasına uğradı. Sonra da yıllarca zindanda kaldı. Ama o hiç gaflete düşmeden Allah'a ibadet etti. Allah'ın planına güvendi.

- Hz. Eyyüp -18 yıl olduğu rivayet edilir- hastalıkla mücadele etti. O kadar şiddetli ağrıları vardı ki bir zaman sonra diliyle bile zikir yapamadığına ve kalbiyle Allah'ı anmaya devam ettiği söylenir. 

- Hz. Rabia tasavvuf ehli olmadan önce yıllarca köle olmuştur. O her geceyi ibadetle geçirir, her sıkıntının ardından yalnızca Allah'a sığınırdı.

- Hz. Muhammed s.a.v annesini, babasını, dedesini kaybetti. Kırk yaşına kadar yoksulluk içinde ve çocukken amcasının yanında çobanlık yaparak yaşadı. Hira mağarasında inzivaya çekilir Allah'a ibadet ederdi. O inzivaların birinde O'na peygamberlik gelmişti. 

       Fazla konu açıp sıkıcı da olmak istemiyorum. Bu örnekler üzerinden devam edelim.

       Bu olayların hepsine baktığımızda bir sıkıntının ardından Allah'a sığınıp güvenenlerin, sonrasında Allah'ın rahmetine nail olduğunu görüyoruz. O insanlar hem Allah'ın rızası için yaşadılar hem de yine Allah'ın rızasını düşünerek insanlara iyi davrandılar. Her zaman güzel sözlü, güzel ahlâklı ve güvenilir insanlardı. Öyle ki Hz. Muhammed s.a.v peygamber olmadan önce de insanlar arasında El-Emin (güvenilir insan) olarak bilinirdi. Yani öncelikle biz fikrimizi, hissimizi, kişiliğimizi güzel muhafaza edeceğiz ki kalbimizde sevgiye yer olsun.

       Bir de şöyle insanlar vardır ki onlar bir sıkıntının ardından isyan ederler. Neden benim başıma geldi, neden ben bunu yaşadım, Allah neden bunun olmasına izin verdi diye isyan ederler. Hatta bazıları o kadar ileri gider ki küfür bile ederler. Her insanın başına gelebilecek olan olayların sadece onlara geldiğini düşünerek, bencilce davrandıklarında asıl hakikati göremezler. Kur'an' da böyle insanların kalbinin mühürlendiğinden bahsedilir:

Bakara / 7. Ayet

"خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ۟

Allah, küfürdeki inatları yüzünden onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuştur. Gözleri üzerine de kalın bir perde gerilmiştir. İşte böyle kimseler için pek büyük bir azap vardır."

       Bu benim en çok korktuğum şeydir. Olur da kalbim mühürlenir Allah'ın sevgisini hissedemezsem diye korkarım. Bu ayetten anlıyorum ki Allah bizi sevmiyor değil de, biz içinde bulunduğumuz ruh hâlinden ötürü O'nun sevgisini hissedemiyoruz. Böyle bir durumdan Allah hepimizi korusun İnşallah. 

       Şimdi Rabia bize bunları neden anlattı? 

       Sevgili dostlarım, ben de hiçbir zaman dört dörtlük bir Müslüman olamadım. Burda size bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama kusurlarım da varsa affola. Kimseye sen şöylesin bak böyle yaparsan daha iyi olur deme hakkım da elbette yok. Sadece samimi bir şekilde düşüncelerimi yazmak istedim. Konumuza dönersek. Bu dünya sınav dünyası. Hepimiz türlü türlü olaylarla sınanıyoruz. Allah bize irade vermiş ve bu iradeyi nasıl kullanacağımızı görmek için hepimizi test ediyor. Şimdi hepimizin başında çeşitli sıkıntılar var. Kim ki isyan ederse Allah'a karşı gelmiş olur. Bu hayatın sonunda ahirette de onun karşılığını alır. Kim de bu derdin Allah'dan geldiğini bilip sabrederse sabrının mükâfatını hem bu dünyada hem ahirette alır. Allah bizi sevmiyor demek yerine, ben Allah'ın sevgisini neden hissedemiyorum diye düşünsek bunun cevabını arasak mutlaka bizim için daha iyi olacaktır. Dediğim gibi ben de dört dörtlük bir Müslüman değilim. Evet ilk namazıma heyecanla kalkmıştım ama öncesinde de korktuğum için günlerce yataktan çıkamamıştım. Allah önce sınadı, sonra ben istediğim için bana nasip etti. Daha şurda üç yıldır namaz kılıyorum, iki buçuk yıldır başörtülüyüm. Üzerinden yıllar geçse de biliyorum ki ben de yanlışa düşeceğim, benim de başıma musibetler gelecek. Ama bütün bunların ardından Allah'a sığındığımda en kötü zamanımda bile bir çıkış yolu bulurum, kalbimde ferahlık aklımda esenlik hissederim inşallah. 

       Her şeyin gelip geçici olduğunu bilerek yaşayalım.  İsyan etmek yerine, bir durup düşünelim. Şimdi neden böyle oldu, ben neyi yanlış yaptım, ne yapmam gerekiyor diyelim. Tek başımıza mücadele etmek zordur. Her defasında her anımızda Allah'dan yardım dileyelim. Bir yazımda bahsetmiştim. Allah sevdiği kulunu sınar, onu yalnız bırakır ki o sadece Allah'a yönelsin... Ya Vedûd isminin tecellisini gerçekten istiyorsak önce kalbimizle samimi şekilde kendimizi O'nun sevgisine teslim etmeliyiz. 

       Biraz uzun oldu ama inşallah faydalı bir yazı olmuştur. Vakit ayırıp okuyanlara sevgilerimle...


*Yorumda bahsettiğim internet sayfası

20 Ekim 2025 Pazartesi

Sâhir

Kalmamış senden bana hoş eyyam

Kalmamış bende sana verdiğim eyman

Ellerim bomboş dönmüşüm yolumdan

Sanki ismin silinmiş gitmiş hâtıramdan 


Tevbeler etmişim çektiğim onca zahmete

Her gece adını sayıklar dua ederdim Rabb'ime

Bu gece bir Estağfurullah dolanmış dilime

Anlamadım nasıl gaflet çökmüş bu sâhire


Sevgisizlik değildi içime çöken kaygı 

Seni sevmeme ihtimalim korkuttu beni 

Hem O'nun rızasını istedim hem seni

Bir an hatırladı kalbim asl'olan sevgiyi


Gayritabiî hislerimmiş beni böyle savuran

'Dur' dedi gönlüme ettim O'na tayerân

Bu dünyada kavuşamazsam etmem isyân

Unutmak nimetini dâhi O'dur bana sunan


Sakinleşmiş yurdum kalmamış virân

Artık düşmem peşine o kadarı tuğyan

İmtihânım biterse sevdam dile gelmeden

Tasalanmam Şehitlik makamıdır armağan

...

19/10/2025 (21:40-21:42-21:57-23:59-00:01-00:21)






11 Ekim 2025 Cumartesi

İnşirâh

11/10/2025 (17:05-17:57)

       Yine düşünmekten delirdiğim günlerdeyim. Ne yapayım da sakinleşiyim derken yazıya dökmekten başka çare bulamadım. Açıkçası ne anlatacağımı, neyden bahsedeceğimi de bilmiyorum. Sadece yazmam gerektiğini hissettim. 

       Biraz önce ağlarken aynada kendime baktım. O hâlim çok tanıdık geldi bana. "Sen yine böyle üzgündün de Rabb'in seni hatırlamıştı." dedim içimden. O, zaten kimseyi unutmaz. Unutmak biz âcizlere özgüdür. O, sadece kendini hatırlatır. Bazen bir kuşun kanadında, bazen yağan yağmurda, günde beş vakit minareden okunan ezanlarda, bazen sadece gözyaşımızda kendini hatırlatır. Tek yapmamız gereken davete icabet etmektir. İsyan etmeyi bırakıp teslim olmuş bir kalple Allah'a yönelmektir. Ben de sakinleşip ibadet ettim. Kimseye anlatamadığım şeyleri Rabb'ime anlattım. O zaten biliyor ama ben paylaşmanın zevkini aldım. Beni yargılamadan, sadece ondan istediğim için gönlüme ferahlık veren O. Her tevbemde beni geri çevirmeyip affeden O. Duamda bir şey istediğimde en doğru zamanda veren ya da bana zarar vereceğini bildiği için istediğimi vermeyip beni koruyan O. Yıllarca kurduğum hayallerim için sabrımı veren O. O'nun merhameti ve sevgisi o kadar sonsuz ki, ne zaman O'na sığınsam; kalbim ve aklım sakinleşmiş, hayatımdan mutlu, memnun olmuş şekilde geri dönüyorum. 

       Biraz önce fark ettim: Birinden beklediğim ilgi uzun bir süre gelmeyip de ben kendi başımın çaresine bakarken, o zamanında istediğim ilgiyi vermeye çalıştıklarında reddediyorum, hırçınlaşıyorum. Örneğin; birinden yardım isteyip o yardım geç geldiğinde, birinin sevgisizliğine alışıp birden beni sevmeye başladığında, yalnız bir düzen kurup birisi buna dahil olmak istediğinde... Anında öfkeleniyorum ve en küçük şeyler de dahil her şeyden sinirimi çıkarmaya çalışıyorum. Beğenmediğim, sürekli her şeye sinirlenen sevimsiz insanlara dönüyorum. O kadar alışmışım ki kendi hâlindeliğe bazen kimsenin yorumuna dâhi katlanamıyorum. Aslında bencilce ve kibirli bir davranış. Ama başka türlüsünü de ben beceremiyorum. Tek yapabildiğim sakinleşip yalnız başıma yola devam etmek. Farkındayım, affetmek gerek. İnsanlar beni benim istediğim gibi sevmedi diye her şeyi yakıp yıkmak doğru değil. Evet kimsenin müdahale etmesine izin vermemeliyim ama bu kadar agresif davranmak bana da zarar veriyor. Bir anda olmayacak, elbette zamana ihtiyacım var. Affetmeye çalışacağım. Kendi hayat kalitem için bunu deneyeceğim. Sonuçta benden gidecek, kaybedeceğim bir şey yok. En azından vicdanım rahat yaşarım. 

       Son bir fikir, şimdi anlatırken fark ettim. Ben noksanlığıma ve ihtiyacım olmasına rağmen geç gelen hiçbir şeyi kabul etmiyorum. -Bu da bir noksanlıktır.- Ama Allah. Bizi yaratan, her daim gözetleyen ve yalnızca kendisine yönelmemizi bekleyen Allah ne zaman ona gitsem beni kabul ediyor. Üstelik onun benim sevgime, ilgime ihtiyacı yok. Aksine benim ihtiyacım var. Benim ihtiyacım olan sevgiyi ise sadece Allah bana verebilir. Çokça söylenen bir şeydir: Allah sevdiği kullarını sınar. Sevdiği kulunu yalnız bırakır ki sadece O'na yönelsin, sadece ondan yardım istesin, sadece ondan sevgi istesin. Çünkü insanlar nankör ve aptaldır. İnsanlar yardım ederse başa kakar, severse karşılık bekler, işine gelmeyince de yalnız bırakır. İnsanlar o kadar basittir. Allah ise bize sonsuz bir sevgiyi sadece ona güvenmemiz karşılığında bize veriyor.

Elhamdülillah... 


☪︎  İnşirâh Sûresi

اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ ﴿1

1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ ﴿2

اَلَّـذٖٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ ﴿3

2-3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ ﴿4

4. Senin şânını yükseltmedik mi?

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ ﴿5

5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. 

اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۜ ﴿6

6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿7

7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. 

وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ ﴿8

8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

28 Eylül 2025 Pazar

Sevginin Özü

Sevginin talibiyim ama
Dilencisi değilim 
Eskiden cahildim
Bir anlık hevesle haykırabilirdim
Sevginin özüne ulaştım dostlar
Bakın şimdi sesimi kestim
Anmasın o yar beni
Adımı dahi bilmesin
Olur da karşılaşırsak
Sen nasılsın demesin
Kırgınım lakin küskün de değilim 
Hâlimi anlamayan ağyar olmuş demesin

20/09/2025 (?-15:42)




23 Eylül 2025 Salı

Bu Yağmur

 Yollar değişir
Sokaklar değişir
Ağaçlar değişir
Bulutların
rengi
şekli
yeri değişir
Belki bir gün
Oturduğum cam kenarı bile
Değişir
Bir tek camımdaki buğu
Tek damla bile olsa bu yağmur
Nereye gitsem
Peşimden gelir
.
.
.

17 Eylül 2025 Çarşamba

Tek Bir Yol Var...

17/09/2025 (21:12-22:22)

       Mezuniyetime sayılı günler kalmıştı. Staj defterimi yazıp son sınavları da verince artık kurtulacaktım okumak yükünden. Yıllarımı harcayıp karşılığını alamadığım bu sistemden kurtulmama az kalmıştı. Karşılığını alamadığımız sistemler... Noksan insanların kurduğu noksan sistemler... Şartları eşit olmayan insanlara sözde eşit muamelede bulunan sistemler... Şimdi ben bu sistemlerin birinden kurtulup diğerine atlama hevesindeydim. Zamanında yerle bir olan hayallerimin yükü bir yana, şimdi hayatımı kurmanın yükü yakalamıştı paçalarımdan. 

       Hep kendi kendine çabalayan bu garibi kendi derdine de bırakmazlar tabii. Yazacağım yirmi günlük yazı üç gün yahut bir hafta süründü durdu ortalıkta. Ne kafa yorgunluğundan ne de hâlsizlikten fırsat bulup bir türlü yazamadım. Söylemeye utanırım fakat söylemem lazım, ibadetlerimde de gevşeklik gösterdim. Hûşû ile uzun uzun kıldığım namazları hızlı kılmaya başladım. Bir sayfa da olsa her gün okuduğum Kur'an'ı Kerim'in kapağını açmaz oldum. En azından telefondan açar dinler, meâl okurdum. Onları da yapmaz oldum. Artık uzun uzun düşüncelere dalıyor, bu işi nasıl hallederim diye her şeye kaygılanıyor, meşakkatli günlerime insanların anlayışsızlığı karışıyor ve en sonunda bir köşede ağlayıp uyuya kalıyordum. Bu eski derbeder ruhumu yeniden ağırlamak zorunda kalmıştım. Yine bir dönemeçteydim ve yine yanımda kimse yoktu. Yine yorgundum ve yine 'Ya sen nasılsın?' diyenim yoktu. Ben yine herkesin derdine koşturdum, kendi derdimle de yine kendim hemhâl olacaktım. 

       Artık son günü gelen staj defterimi yazmak için kütüphaneye gittim. Aklımca her şeyden kaçıp orda rahatça çalışacaktım. Kütüphaneye geleli bir saati geçmişti ama bir sayfa yazıyı bile yazamamıştım. Ortam değişse de kafamın içi hâlâ dağınıktı. Yazdığım her cümleden sonra başka bir şeye dalıp gidiyordum. Beş dk da bir gözlerim doluyor, bugünü de atlatayım ondan sonra deyip suratımı sıkıyordum. Okuldan çıkanlar da grup grup gelmeye başladılar. Onların sakince çalışıyor olmaları benimse sayfalarca yazıyı daha kafamda bile toplayamamış olmam sinirimi bozdu. Yerim daraldı. Bir çay alıp dışarı çıktım. Kütüphanenin yanındaki, nereye indiğini bilmediğim merdivenlere kimsenin beni görmeyeceğini düşünerek oturdum. Önce annemi aradım. Ev işlerini bitiremediyse eve gelebileceğimi söyledim. Onun da yorgun bir kadın olduğunu hiç unutmuyorum. Kendimle uğraşırken onun gençliğine ihanet ediyormuşum gibi geliyor. Hem bana ihtiyacı olmadığından emin oldum hem de sesini duymak iyi geldi. Ardından tartıştığım bir arkadaşımı aradım. Onun bencil ve manipüle eden tavırları canımı sıktı. Aslında aramızı düzeltmek için aramıştım ama laf anlatamayacağımı, bana ayak bağı olduğunu fark edince kırıcı olan cümlelerimi yuttum ve sakince onu hayatımdan çıkardım. Sonra da kütüphaneden attığım Snap'i yanlış anlayıp 'Bana gelmeyip kafeye mi gittin?' diye sitem eden can dostumu aradım. Üzülmemiştim sitemine. Onun da zor zamandan geçtiğini gayet iyi hissediyordum. Özür diledim gönlünü aldım. Üç kişiyle konuştuktan sonra biraz hafiflemiştim. Geze geze gittim, bakkaldan mendil aldım. Geldim yine aynı merdivene oturdum. Eğer ağlamazsam yine bütün gün hiçbir şey yapamadan oturacaktım. Kaç insan vardır ki ağlamak için doğru zamanı bekleyip hazırlık yapan. Tam doya doya ağlamaya başlamıştım. Arkamdan birinin geldiğini fark edip sildim gözlerimi. Yanıma kadar geldi. Uzun boylu, orta yaşlarda, saçı ağarmış, tıpkı ofisteki bağlama hocama benzeyen bir adamdı. 

- Sen n'apıyorsun burda?

       Bir şey söyleyemedim. Kısa süre boş boş bakıp başımı önüme eğdim. 

- Neden ağlıyorsun? Dedi.

- Birkaç arkadaşımla tartıştım. 

       Diyebildim. Yalan sayılmayacak güzel bir uydurmaydı. 

- Çok mu önemliler ki?

- Yakın arkadaşlarım. 

       Daha bunu söylerken başladım hıçkırmaya.

- Ee n'olmuş yani? Geleceğinde de önemli mi?

       Önüme döndüm, cevap vermedim. Yanıma oturdu. Adımı, okulumu, memleketimi sordu. Nasıl bir öğrenci olduğumu anlamak ister gibiydi. Köklü ve yüksek puanlı bir liseden mezun olduktan sonra bir yıl daha sınava hazırlanan, daha iyisini yapacak kapasitesi varken önlisans sağlık bölümünde okuyan, üstüne bir de yalnızlıkla sınanan bu çaresiz genç kıza tek bir cümle kurdu. O gün oraya sadece o cümleyi duymak için gittim. Sadece bir şeyi hatırlamam gerekiyordu. Ve bu merhametli, Kur'an hocası yanıma gelme zahmetinde bulunup beni kendime getirdi. 

- Hayatta hiçbir şeyin önemi yok. Tek bir yol var...

       Eliyle dümdüz yolu işaret eder gibi gösterdi. Devamını ben tamamladım. 

- Allah'a yönelmek.

       Beyefendiye teşekkür ettim. O kalktı gitti. Ben de ağlamamı tamamlayıp mescide geçtim. İkindi namazımı acele etmeden, dua ederek, tespih çekerek kıldım. Böyle zamanlarda dua etmek çok güç oluyor. Rabb'imin beni duyduğunu, anladığını bilerek secdeye kapanıyorum, sonra elimi kalbime koyuyorum ve isteklerimi içimden geçiriyorum. Hiçbir dua edemesem bile kalbimi ve aklımı koruması için gerçek sahibine emanet ediyorum. Bunları yaparken sakince bekliyorum huzuru. Bana geleceğini bilerek bekliyorum. Her şeyin düzeleceğini, her şeyin geçici olduğunu, bu hayatın geçiciliğini bilerek bekliyorum. Bu gerçek tevekkülün ruhuma yansımasıdır. Böyle zamanlarda vücut hareketlerimden haberim bile olmadan yalnızca ruhumla, bütün benliğimle ibadet ederim. 

       Namazı kıldıktan sonra masama geçip umudum tazelenmiş biçimde defterimi yazmaya devam ettim. Sayfayı tamamlayıp diğer sayfaların taslağını çıkarınca eve geçtim. Sonunda arayıp bulduğum huzura kavuşmuşken biraz dinlendim. Akşam yemeğinden sonra da oturup gecenin 3-4 'ne kadar yazdım, bitirdim.

       O günü de atlattım, sonraki günleri de. Bugünleri de atlatacağım, sonrakileri de. Şimdi bugün yeni bir dönemeçten yazıyorum bu anıyı. Bu sefer gerçeğini unutmamış, yorgunluğuna rağmen hayattan zevk alan hâlimle yazıyorum hem de. Artık yoruldukça durup diyorum ki kendime, 'Bu hayatın ne önemi var? Biraz kazanacaksın, biraz kaybedeceksin. İki lokma ekmek yesen doyacaksın. Allah'ın rızası için birkaç gönül alacaksın. Kalan vaktinde ahiretini unutma. Önce orası için çalış çabala. Bu dünya zaten hallolur. Kimse olmasın, Rabb'im bana yeter.' 

       Bu dünyada hiçbir şeyin önemi yok. 

       Tek bir yol var...




9 Ağustos 2025 Cumartesi

Aklıma Gelmek Zorunda Mısın?

Yaralı bir kuş gördüğümde
İyileşen güvercinler uçup gittiğinde
Emin olduğumda bir daha dönmeyeceklerine
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Sevmekten bahsettiklerinde
Susan bir aşığın gözlerine denk gelince
Yanaklarımda utancın alazını hissedince
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Vapura el sallayan delikanlıyı görünce
Uçurtması kaçan çocuk çaresizce iç çekince 
Martılarla simitimi bitirince
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Ne zaman ki bir düş kursam
Hevesle yeni bir şiire başlasam
Kalabalıktan sıyrılıp kendi içime baksam
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Aynadaki yansımam yarım kalınca 
Kalbimdeki boşluğun dolmayacağını anladığımda
Sevgiye muhtaç olan beni bulamadığında 
Sen aklıma gelmek zorunda mısın?

Zorunda mısın her kırıkta aklıma gelmeye
Zorunda mısın her gelişinde beni huzursuz etmeye 
Senin yerin yurdun yok mu
Zorunda mısın dönüp dolaşıp aklıma gelmeye?
...

29/06/2025 (17:41-17:43)
30/06/2025 (00:08)
09/08/2025 (02:33-02:39-02:44-02:49)





5 Ağustos 2025 Salı

Bu Devrin İnsanı

15/10/2024 (13:28-15:51)-16/10/2024 (15:17-15:26)
18/10/2024 (10:14-?)-05/08/2025 (21:38-22:13-22:41)

       Bütün gün oradan oraya koşturmuşum, keyfime ayırdığım zaman bile külfet gibi, her gün gidip geldiğim iki otobüslük yol bugün bana Bağdat gibi, öyle yorgun öyle bıkkın... Otobüste yanıma bir amca oturdu, otursun, hep oturuyorlar. Edebiyle adabıyla otursun, kalksın. Kolu koluma çarptı -yanlışlıkla oldu herhalde- eli de bacağıma çarptı ama-yanlışlıkla olmuştur- bacağıma baktığını da fark edince bir hışımla kalktım. Aptallık bu, düpedüz aptallık. Saygımın, iyi niyetimin, saflığımın dışında kalan kirli dünyanın haber verdiği bir aptallık. Ben bu aptallıklarla yaşayamam.

       Karşımda duran gençler sürekli bakışıyor, kaş göz işaretiyle bir şeyler anlatıyor. Biri kenara çekiliyor, arkasındaki bana bakıyor. Sonra diğeri dönüyor. Bir hareketlilik, saçma bir heyecanla "Baktı, baktı!" diyorlar. "Salaklığınıza bakıyorum!" diye bağırasım geliyor. Ağzıma küfürler doluyor. Vazgeçiyorum. Ben bu kirli dünyanın insanı değilim.

       Yanımdan biri hızla geçiyor, giyinişinden kadın sanıp ses etmiyorum. Az sonra yüzünü dönünce öyle olmadığını anlayıp yönümü değiştiriyorum. Dikkat çekme çabası içinde olup farklı görünmeye çalışan bu mahlukâtları bir türlü anlamıyorum. Fıtratından uzaklaşmakla neye kafa tutuyorlar ya da kime? Kendini mükemmel yetiştirmek dururken neden rezil olmayı tercih ediyorlar? Ben bu rezilliklerle yaşayamam.

       Alışverişte karşıma çıkan güzel genç kızlar ve kendime kıyafet ararken onlar için üretilmiş olanlar. Tesettür etekleri bile 'Biz senin gibi kendini gizleyenlerden nefret ediyoruz!' der gibi. Kiminin astarı yok kiminin kumaşından bir karış çalmışlar. Boyu boyuma, iç göstermez etekleri de ya daracık ya da yırtmaçlı yapmışlar. Güzellik herkese sergilenmesi gereken bir şey mi ki? Güzel bir tabloyu herkes inceler ama çok az kişi anlar. Bizi dışardan herkes görür ama sadece en yakınımız anlar. O zaman neden en yakınımız hariç herkese kendimizi kanıtlama çabamız var ki? Ben bu boş çabalarla yaşayamam.

       Arkadaşlarımla geçirdiğim keyifli bir günün ardından eve doğru gidiyorum. En sevdiğim elbiselerimden birini giymişim, kombinimden gayet memnunum. Mutlu olduğum her hâlimden belli. Otobüsten inip giriyorum mahalleye. Şimdi gülücük saçıyorum ama birazdan keyfim kaçacak. Soldaki manavın önüne sandalye atıp oturmuşlar, sağdan gidiyim. İlerde sağdaki inşaattan çıkanlar var, sola geçiyim. Şimdi de ara sokaktan çıkan birkaç serseri... Tekrar sağa geçiyim... Ama öyle hemen geçmek olmaz. Önce karşıdan gelen; 40 yaşlarında, esmer, göbekli, atleti dışarda, donu düşük, eli arkasında, kafası yukarda, gözü kadınların kızların bilmem neresinde, haysiyet yoksunu, yersiz yurtsuz, karaktersiz sapığı geçmek gerekiyor. Gerile gerile geliyor karşıdan. Sana baktığım için kızarsan çirkef olursun, der gibi. Sen bana bir bak hele seni daha ne kadar takip edeceğim, der gibi... Ben sana bakarım sen hiçbir şey yapamazsın, der gibi. Ben ya da benim gibisi seni bir köşede sıkıştırsa sen en fazla ne yapabilirsin ki? Sen bağırıp millet gelene kadar işimi halletsem en fazla kaç yıl yatarım ki? Seni ortadan kaldırsam kaç günde bulurlar acaba? Dua et akşam gelmedin, hava daha aydınlık, sokak kalabalık, der gibi... Bugün de kurtuldun bir namussuzun elinden gözün aydın, der gibi... En sonunda geçiyorum onu da. Solda kalan bakkaldan alacağımı unutup hızla eve çıkıyorum. Ben bu sapıkların arasında daha fazla duramam. Evim diyorum iyi ki var. İyi ki dışardaki dünyadan beni soyutlayan bu duvarlar var. Ev kuşu Rabia'nın rahat edebildiği tek yer... 

       Bir de iyi ki kapanmışım diyorum. Yoksa bu halimle beni çileden çıkaran insanlar o zaman nasıl aşardı sınırlarımı? Bu yazımı okuyan had bilmezler bile şimdi durup derdi ki 'Sen de açmasaydın(!)'. Sanki ilk tesettür ayeti erkeklerin gözüne inmemiş gibi. Tesettürümle dâhi sokakta yürümeye çekinir olmuşum. Ne erkeklerin ne de kızların hâline bakamaz olmuşum. Benden size son bir söz; 

ALLAH'A YEMİN EDİYORUM Kİ ÇIPLAKLIĞI MODERNLİK, AHLAKSIZLIĞI ÖZGÜRLÜK, BENİM GİBİ MASUMLARI KORUYAN İSLÂM DİNİNİ DE BAĞNAZLIK SANAN BU DEVRE ALIŞMADIM, ALIŞMAYACAĞIM!

       İsteyen kültürsüz desin, isteyen cahil. Hatta isteyen deli de desin. Allah'dan başka kimseyi razı etme arzum yok. Kimseye minnet etmeden sadece Allah'a sığındım. Her zaman da öyle yapacağım.

Rabb'im inşallah hiçbir zaman beni utandırmasın... 




30 Haziran 2025 Pazartesi

Bu Hisler Tanıdık

Bu hisler bana çok tanıdık sevdiğim 
İyi bilirim kundaktan serpilen gürgeni
Dinlerim ak pak bir zambağın derdini
Utanırım anlamazsam söylemek istediğini

Bir kuşun kanadı sarar şimdi
Seyyahın gölgesinde gezindiği Tebriz'i
Dağlar ardından göğe ulaşan el izi
Sanma ki bilinmez tarihinin kıymeti

Bilmem sever miydi palamutlar rüzgarı 
Gelişinden tanıyıp bu sonuncu baharı 
Dört bir yana saçıp da yorgun yaprağını 
Şimdi delikanlıca bir gidiş yakışırdı 

Bu yollar bana çok tanıdık sevdiğim 
Haberin yok bu senden kaçıncı vazgeçişim 
Kafiyesi tutmaz bu kaçıncı veda şiirim
Bana gösterdiğin yolda yürüyemez kalemim

... (Yarım bıraktığım bir şiir)...

01/11/2024 (00:24-?)
04/11/2024 (21:47)-05/11/2024(00:37)
03/05/2025 (22:42)-04/05/2025 (00:30)
25/06/2025 (18:50-19:07)




24 Nisan 2025 Perşembe

Kadın - Erkek Toplum Farkı

Erkek çocuğu doğar bayram sevinci olur.
Kız çocuğu doğar, 'Olsun'(!) denilir.

Erkek çocuğu sokakta oyun oynar, 'Delikanlı oldu.' denir.
Kız çocuğu sokakta oyun oynar, namusu kirlenir. 

Erkek çocuğu kızlarla oyun oynar, çapkın olur.
Kız çocuğu erkeklerle oynar, kötü kadın muamelesi görür.

Erkek çocuğu acıkır, özel sofra kurulur.
Kız çocuğu acıkır, 'Mutfak orda. Hazırla, ye!' denilir.

Erkek çocuğu sofrada baş köşeye oturur.
Kız çocuğu nere boş kalırsa oraya oturur.

Erkek çocuğunun önüne her şey hazırlanır.
Kız çocuğunun çatalı, kaşığı, bardağı bile sofraya konmayı unutulur.

Erkek çocuğu sünnet olur, kutlama yapılır.
Kız çocuğu regl olur, 'Kimseye söyleme, ayıp!' denir.

Erkek çocuğu kim bilir kaç bisiklet eskitmiştir.
Kız çocuğu bisiklet sürmeyi yetişkin olunca öğrenir.

Erkek çocuğu daha çocukken direksiyon verilir.
Kız çocuğu araba sürmeyi sürücü kursunda öğrenir.

Erkek çocuğu okusun diye dil dökülür.
Kız çocuğu en ufak hatasında okuldan alınmakla tehdit edilir.

Erkek çocuğu hayata erken atılır, iş öğrenir, takdir edilir.
Kız çocuğu başını kitaptan kaldırıp farklı bir şey öğrense 'Yoldan çıktı.' denilir.

10 yaşında erkek çocuğu koruyucu melektir.
20 yaşında genç kız korunmaya muhtaçtır, zayıftır.

Erkek çocuğunun her işi görülür. 'Yazık çok yoruluyor.' denilir.
Kız çocuğu kendine bile yetişemezken yardım etmedi diye sitem edilir.

Erkek çocuğu gece eve geç gelir, alkol alır, kaza yapar. 'Canına bir şey olmasın.' denir.
Kız çocuğu yarım saat eve geç kalır, bir daha dışarı çıkması yasaklanır.

Erkek çocuğu sevgili yapar, cebine para konur.
Kız çocuğu sevgili yapar, elinden telefonu alınır.

Erkek çocuğu istediği zaman dışarı çıkar, nereye gittiği bile bilinmez.
Kız çocuğu okul dışında hiçbir yere gidemez, gidecekse saatlerce dil döker, izin alır. Geç kalırsa hesap verir. Bir daha da gidemez. 

Erkek çocuğu durgunlaşırsa derdi sorulur, hatrı alınır.
Kız çocuğu durgunlaşırsa 'Neden hiçbir iş yapmıyorsun?' denir.

Erkek çocuğu suçlu olsa da gidilir gönlü alınır.
Kız çocuğu haklı olsa da kıyamet koparılır, kalbi kırılır. Gönlünü alan da olmaz.

Erkek çocuğu istekleri için kavga eder. 'Kanı deli akıyor.' denir. Sırtı sıvazlanır.
Kız çocuğu isteğini kibarca dile getirir. 'Senin neye ihtiyacın var ki?' denir.

Erkek çocuğu bir maaşı yer bitirir. Para yetişmez babadan destek alır.
Kız çocuğu okuldan burs alıyor diye doyumsuz ilan edilir.

Erkek çocuğu dağıtır, annesi toplar.
Kız çocuğu kendi dağınıklığını toplamazsa cümle âleme duyurulur, rezil edilir.

Anne babalar erkek çocuklarının her işine koşar.
Sıra kız çocuğuna gelince yorgun olurlar.

Erkek çocuğu bir bardak suyunu bile kalkıp kendisi almaz.
Kız çocuğu hizmet etmedi diye yerilir.

Erkek çocuğu yanlış yapar, 'Erkektir, yapar.' denir.
Kız çocuğu yanlışa karşı çıkar 'Sen kızsın,sus!' denilir.

Erkek çocuğu hayatta zorlanırsa; akıl verilir, yardım edilir, 'Çalış oğlum' denilir.
Kız çocuğu yorulunca 'Hayat sana zor geldiyse zengin koca bul.' denir.

Erkek çocuğu her zaman birinci sıradadır.
Kız çocuğu yaşadığı evde bile yok sayılır.

Erkek çocuğu her şeye sahip olsun diye çabalanır.
Kız çocuğu da hayatı boyunca bir yerlere yerleşmeye çalışır.

Erkek ev işi yapsa bir madalya takılmadığı kalır.
Kadın bir gün iş yapmazsa paspal, beceriksiz olur.

Erkek kadından boşanırsa kadında kusur vardır.
Kadın erkekten boşanırsa yeni kırık bulmuştur.

Erkek ölünce kadın dul kalır.
Kadın ölünce erkek hizmetçisiz kalır.

24/04/2025 (18:47-19:32)




27 Şubat 2025 Perşembe

Yarım Kalan Aşkın Hikâyesi

 Başkası için çalıyor şarkılar
Kalemimin mürekkebi başkası için çarpıyor sayfalara
Başkası için...
Başkası için bu gözyaşları
Başkası için görülen kâbuslar
Hepsi, hepsi başkası için...
Başkası için...
12/08/2021 (10:50)

Yabancı gözler dolaşıyor üzerimde
Korkuyla başımı öne eğiyorum
Aylar sonra yabancı olur mu senin gözlerin de?..
12/08/2021 (10:50)

Bütün sesler kesildi bir an
Ne bir serenat
Ne bir ağıt
Çaresiz kabullenişler
Kadere karşı pes edişler
Geriye kalan
Ümitsiz, kırık kalpler...
09/09/2021 (10:35-?)

Gözlerim başkasını arıyorsa
Başkası bekleniyor
Başkası kıskanılıyorsa
Şiirlerim sana düşman olmuş
Kalemim başkasına sarılmışsa
Artık sen olmuşsundur başkası
Eski özlemlerden bir yabancı
Yarım kalan yokuşlar hatrına
Son bir şiir
Son elveda
Yarım da olsa
...
09/09/2021 (10:40-10:44)

Hikayeyi anlayanlardan dinlemek isterim :))




Düğüm

 Bir sır ki derd-i âlemde
Düğüm olur leblerimde
Gören duyan olmamış
Kalp içre vurur her demde
...
21/04/2022 (11:09-11:11)



Türkü

...
İnsanlar önce aşkı kirlettiler
Sonra kirlenmiş aşklarını 
Bu şarkılarla anlattılar
Oysa türküler öğle değildir
Türküler gel diyemez sevgiliye
Kavuşmayı bekler ilk günkü özlemle
...
23/05/2021 (22:55)
(Şimdilik bu kadar)



23 Şubat 2025 Pazar

21'imden 22'ime

 23/02/2025 (01:07-01:49-01:52)

        Merhabalar. Uzun yazılar yazmayalı çok oldu. Hem özledim hem de artık bir şeyleri atıp zihnimde yer açma vaktim geldi. Nerden başlasam bilemiyorum. O yüzden direkt giriş yapıyorum.

       Dün(aslında bu sabah oluyor) benim doğum günümdü. 22'imden gün aldım. Sürekli kendime; n'olacak, neleri başarmış olacağım, hayatımda kimler olacak, değişimim hangi yönde olacak, ayakta kalabilecek miyim?.. diye yüzlerce soru sorarak merak ettiğim yirmili yaşlarımdayım. Daha iki-üç ay önce kendimi 18'imde hissediyordum. Şimdi ise olgunlaştığımın farkındayım. Bu kısa sürede ne değişti derseniz; hayattan beklentim, daha doğrusu insanlardan beklentim değişti. Kendi değerimin farkında olduğumu söylemiştim bir yazımda. Farkındalık yetmiyor. İyileşip eyleme geçmeye başladım. Yıllar önce terk ettiğim hobilerime döndüm. Hayatın koşuşturmasında kaybolan zevklerime kavuştum. Kendimi geliştirmeye, bıraktığım yerden devam ediyorum. Her ne kadar önemsemediğimi söylesem de beynimi çürüten düşüncelerden bir şekilde kurtuldum. Kesinlikle anneme anlatmam, onun dizinde ağlamış olmam iyi geldi. Yıllardır içimde tuttuğum burukluğu sonunda gösterme cesaretinde bulundum. Onun içinde bir yerlerde de acılarını tazelediğimi biliyorum ama aynı zamanda benim gibi paylaşmış olmanın hafifliğini yaşadığından eminim. Söyleyince insanların komiğine gidebiliyor (anlam veremedikleri için). Karanlık bazı insanlar için gerçekten korkunçtur ve ben karanlıkta uyuyamazdım. Annemle dertleştiğim gecenin ertesinde ışığı söndürüp uyudum. Bunun anlamını 6 yıldır ışıkla uyuyup her gününe yorgun uyanmayan birinin anlamasını elbette beklemiyorum. (Neyse bu önemli değil, geçiyorum.) Bu sayede hayatımdaki en büyük sorunlardan birini de bulmuş oldum: Paylaşmak! Ekmeğimi aşımı, paramı, güzel olan her şeyimi paylaşırım. Sorgusuz sualsiz feda ederim. İş sorunlarımı çözmek olunca kendi kendime çabalarım. Kimsenin rahatı bozulmasın, kimse üzülmesin, kimse zorda kalmasın diye sesimi çıkarmazdım. Bunun beni güçlü yapmadığını neyse ki fark ettim.

Paylaşmadıkça, önemsenmiyorum.

Paylaşmadıkça, yalnızlaşıyorum. 

       Bir şeye ihtiyacımız varsa ve istiyorsak talep etmeliyiz. Herkes sizin neye ihtiyacınız olduğunu bilecek kadar ince düşünceli değildir. Bazıları sadece kendileri için ister. Bazıları da sadece isteyeni gözetir. İstememek de bir reddediştir ve mahrum kalışımız aslında reddettiğimiz içindir. Kendimiz dışında herkesi düşündüğümüzde en son gelip bizim hakkımızı da birileri mutlaka yer. O yüzden önceliğim artık benim. Başkalarının zevklerine, isteklerine göre yaşamayı artık reddediyorum. Herkes de beni böyle kabul etmek zorunda. Yine yararım da zararım da kendime. Ben sadece hakkım olan hayattan artık vazgeçmeyeceğim. Susmayacağım, durmayacağım, yerimde saymayacağım, bunu da sonra yaparım deyip geleceğime bir ihtiyaçlar çöplüğü bırakmayacağım. Ne istiyorsam, istediğim zaman yapacağım. Hayatımdaki insanlara da saygı duymayı öğreteceğim. 

        Öncesinde hayatımı neresinden tutsam elimde kalırdı. Artık neresinden tutsam elime sevgi bulaşıyor. Ben ailemle paylaşmayı öğrendim. Yardım istemeyi öğrendim. Yalnız olmadığımı öğrendim. İyi ki şimdiki aileme ve arkadaşlarıma sahibim. Başka bir yerde, başka bir düzende ben olamazdım. İnsan sorunları bir kenara atıp geniş çerçeveye baktığında aslında ne kadar mükemmel olduğunu, nasıl dengede kaldığını anlıyor. 

Acılara tutunmak için hayat çok kısa. Yaşayın yaşatın, sevin ve sevilin; hayatın şifresi çok kolay! 

       Yeni yaşımın bana hayırlı geleceğini biliyorum. Allah'ım bundan sonra beni mutsuzlukla barıştırmasın. Herkese de gerçeği görebilmeyi nasip etsin inşAllah. Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım ve diğer sevdiklerim için ne kadar şükretsem az. Onlar olmasa ben bir hiçtim. Hepsi benim iyikilerim. Hepsini çok seviyorum ve biliyorum ki ben yalnız değilim. Arkamda dağ gibi kocaman bir ailem var.

       Sevgiyle kalın...♡



Makrokozmos-Mikrokozmos / Fenâfillâh-Bekâfillâh

 - Kur'an'ı Kerim'de bahsedilen insanın üzerine yaratılmış yedi yol nedir? Gemini:  Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen ve gene...

En Çok Okunanlar