17 Eylül 2025 Çarşamba

Tek Bir Yol Var...

17/09/2025 (21:12-22:22)

       Mezuniyetime sayılı günler kalmıştı. Staj defterimi yazıp son sınavları da verince artık kurtulacaktım okumak yükünden. Yıllarımı harcayıp karşılığını alamadığım bu sistemden kurtulmama az kalmıştı. Karşılığını alamadığımız sistemler... Noksan insanların kurduğu noksan sistemler... Şartları eşit olmayan insanlara sözde eşit muamelede bulunan sistemler... Şimdi ben bu sistemlerin birinden kurtulup diğerine atlama hevesindeydim. Zamanında yerle bir olan hayallerimin yükü bir yana, şimdi hayatımı kurmanın yükü yakalamıştı paçalarımdan. 

       Hep kendi kendine çabalayan bu garibi kendi derdine de bırakmazlar tabii. Yazacağım yirmi günlük yazı üç gün yahut bir hafta süründü durdu ortalıkta. Ne kafa yorgunluğundan ne de hâlsizlikten fırsat bulup bir türlü yazamadım. Söylemeye utanırım fakat söylemem lazım, ibadetlerimde de gevşeklik gösterdim. Hûşû ile uzun uzun kıldığım namazları hızlı kılmaya başladım. Bir sayfa da olsa her gün okuduğum Kur'an'ı Kerim'in kapağını açmaz oldum. En azından telefondan açar dinler, meâl okurdum. Onları da yapmaz oldum. Artık uzun uzun düşüncelere dalıyor, bu işi nasıl hallederim diye her şeye kaygılanıyor, meşakkatli günlerime insanların anlayışsızlığı karışıyor ve en sonunda bir köşede ağlayıp uyuya kalıyordum. Bu eski derbeder ruhumu yeniden ağırlamak zorunda kalmıştım. Yine bir dönemeçteydim ve yine yanımda kimse yoktu. Yine yorgundum ve yine 'Ya sen nasılsın?' diyenim yoktu. Ben yine herkesin derdine koşturdum, kendi derdimle de yine kendim hemhâl olacaktım. 

       Artık son günü gelen staj defterimi yazmak için kütüphaneye gittim. Aklımca her şeyden kaçıp orda rahatça çalışacaktım. Kütüphaneye geleli bir saati geçmişti ama bir sayfa yazıyı bile yazamamıştım. Ortam değişse de kafamın içi hâlâ dağınıktı. Yazdığım her cümleden sonra başka bir şeye dalıp gidiyordum. Beş dk da bir gözlerim doluyor, bugünü de atlatayım ondan sonra deyip suratımı sıkıyordum. Okuldan çıkanlar da grup grup gelmeye başladılar. Onların sakince çalışıyor olmaları benimse sayfalarca yazıyı daha kafamda bile toplayamamış olmam sinirimi bozdu. Yerim daraldı. Bir çay alıp dışarı çıktım. Kütüphanenin yanındaki, nereye indiğini bilmediğim merdivenlere kimsenin beni görmeyeceğini düşünerek oturdum. Önce annemi aradım. Ev işlerini bitiremediyse eve gelebileceğimi söyledim. Onun da yorgun bir kadın olduğunu hiç unutmuyorum. Kendimle uğraşırken onun gençliğine ihanet ediyormuşum gibi geliyor. Hem bana ihtiyacı olmadığından emin oldum hem de sesini duymak iyi geldi. Ardından tartıştığım bir arkadaşımı aradım. Onun bencil ve manipüle eden tavırları canımı sıktı. Aslında aramızı düzeltmek için aramıştım ama laf anlatamayacağımı, bana ayak bağı olduğunu fark edince kırıcı olan cümlelerimi yuttum ve sakince onu hayatımdan çıkardım. Sonra da kütüphaneden attığım Snap'i yanlış anlayıp 'Bana gelmeyip kafeye mi gittin?' diye sitem eden can dostumu aradım. Üzülmemiştim sitemine. Onun da zor zamandan geçtiğini gayet iyi hissediyordum. Özür diledim gönlünü aldım. Üç kişiyle konuştuktan sonra biraz hafiflemiştim. Geze geze gittim, bakkaldan mendil aldım. Geldim yine aynı merdivene oturdum. Eğer ağlamazsam yine bütün gün hiçbir şey yapamadan oturacaktım. Kaç insan vardır ki ağlamak için doğru zamanı bekleyip hazırlık yapan. Tam doya doya ağlamaya başlamıştım. Arkamdan birinin geldiğini fark edip sildim gözlerimi. Yanıma kadar geldi. Uzun boylu, orta yaşlarda, saçı ağarmış, tıpkı ofisteki bağlama hocama benzeyen bir adamdı. 

- Sen n'apıyorsun burda?

       Bir şey söyleyemedim. Kısa süre boş boş bakıp başımı önüme eğdim. 

- Neden ağlıyorsun? Dedi.

- Birkaç arkadaşımla tartıştım. 

       Diyebildim. Yalan sayılmayacak güzel bir uydurmaydı. 

- Çok mu önemliler ki?

- Yakın arkadaşlarım. 

       Daha bunu söylerken başladım hıçkırmaya.

- Ee n'olmuş yani? Geleceğinde de önemli mi?

       Önüme döndüm, cevap vermedim. Yanıma oturdu. Adımı, okulumu, memleketimi sordu. Nasıl bir öğrenci olduğumu anlamak ister gibiydi. Köklü ve yüksek puanlı bir liseden mezun olduktan sonra bir yıl daha sınava hazırlanan, daha iyisini yapacak kapasitesi varken önlisans sağlık bölümünde okuyan, üstüne bir de yalnızlıkla sınanan bu çaresiz genç kıza tek bir cümle kurdu. O gün oraya sadece o cümleyi duymak için gittim. Sadece bir şeyi hatırlamam gerekiyordu. Ve bu merhametli, Kur'an hocası yanıma gelme zahmetinde bulunup beni kendime getirdi. 

- Hayatta hiçbir şeyin önemi yok. Tek bir yol var...

       Eliyle dümdüz yolu işaret eder gibi gösterdi. Devamını ben tamamladım. 

- Allah'a yönelmek.

       Beyefendiye teşekkür ettim. O kalktı gitti. Ben de ağlamamı tamamlayıp mescide geçtim. İkindi namazımı acele etmeden, dua ederek, tespih çekerek kıldım. Böyle zamanlarda dua etmek çok güç oluyor. Rabb'imin beni duyduğunu, anladığını bilerek secdeye kapanıyorum, sonra elimi kalbime koyuyorum ve isteklerimi içimden geçiriyorum. Hiçbir dua edemesem bile kalbimi ve aklımı koruması için gerçek sahibine emanet ediyorum. Bunları yaparken sakince bekliyorum huzuru. Bana geleceğini bilerek bekliyorum. Her şeyin düzeleceğini, her şeyin geçici olduğunu, bu hayatın geçiciliğini bilerek bekliyorum. Bu gerçek tevekkülün ruhuma yansımasıdır. Böyle zamanlarda vücut hareketlerimden haberim bile olmadan yalnızca ruhumla, bütün benliğimle ibadet ederim. 

       Namazı kıldıktan sonra masama geçip umudum tazelenmiş biçimde defterimi yazmaya devam ettim. Sayfayı tamamlayıp diğer sayfaların taslağını çıkarınca eve geçtim. Sonunda arayıp bulduğum huzura kavuşmuşken biraz dinlendim. Akşam yemeğinden sonra da oturup gecenin 3-4 'ne kadar yazdım, bitirdim.

       O günü de atlattım, sonraki günleri de. Bugünleri de atlatacağım, sonrakileri de. Şimdi bugün yeni bir dönemeçten yazıyorum bu anıyı. Bu sefer gerçeğini unutmamış, yorgunluğuna rağmen hayattan zevk alan hâlimle yazıyorum hem de. Artık yoruldukça durup diyorum ki kendime, 'Bu hayatın ne önemi var? Biraz kazanacaksın, biraz kaybedeceksin. İki lokma ekmek yesen doyacaksın. Allah'ın rızası için birkaç gönül alacaksın. Kalan vaktinde ahiretini unutma. Önce orası için çalış çabala. Bu dünya zaten hallolur. Kimse olmasın, Rabb'im bana yeter.' 

       Bu dünyada hiçbir şeyin önemi yok. 

       Tek bir yol var...




9 Ağustos 2025 Cumartesi

Aklıma Gelmek Zorunda Mısın?

Yaralı bir kuş gördüğümde
İyileşen güvercinler uçup gittiğinde
Emin olduğumda bir daha dönmeyeceklerine
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Sevmekten bahsettiklerinde
Susan bir aşığın gözlerine denk gelince
Yanaklarımda utancın alazını hissedince
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Vapura el sallayan delikanlıyı görünce
Uçurtması kaçan çocuk çaresizce iç çekince 
Martılarla simitimi bitirince
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Ne zaman ki bir düş kursam
Hevesle yeni bir şiire başlasam
Kalabalıktan sıyrılıp kendi içime baksam
Aklıma gelmek zorunda mısın?

Aynadaki yansımam yarım kalınca 
Kalbimdeki boşluğun dolmayacağını anladığımda
Sevgiye muhtaç olan beni bulamadığında 
Sen aklıma gelmek zorunda mısın?

Zorunda mısın her kırıkta aklıma gelmeye
Zorunda mısın her gelişinde beni huzursuz etmeye 
Senin yerin yurdun yok mu
Zorunda mısın dönüp dolaşıp aklıma gelmeye?
...

29/06/2025 (17:41-17:43)
30/06/2025 (00:08)
09/08/2025 (02:33-02:39-02:44-02:49)





5 Ağustos 2025 Salı

Bu Devrin İnsanı

15/10/2024 (13:28-15:51)-16/10/2024 (15:17-15:26)
18/10/2024 (10:14-?)-05/08/2025 (21:38-22:13-22:41)

       Bütün gün oradan oraya koşturmuşum, keyfime ayırdığım zaman bile külfet gibi, her gün gidip geldiğim iki otobüslük yol bugün bana Bağdat gibi, öyle yorgun öyle bıkkın... Otobüste yanıma bir amca oturdu, otursun, hep oturuyorlar. Edebiyle adabıyla otursun, kalksın. Kolu koluma çarptı -yanlışlıkla oldu herhalde- eli de bacağıma çarptı ama-yanlışlıkla olmuştur- bacağıma baktığını da fark edince bir hışımla kalktım. Aptallık bu, düpedüz aptallık. Saygımın, iyi niyetimin, saflığımın dışında kalan kirli dünyanın haber verdiği bir aptallık. Ben bu aptallıklarla yaşayamam.

       Karşımda duran gençler sürekli bakışıyor, kaş göz işaretiyle bir şeyler anlatıyor. Biri kenara çekiliyor, arkasındaki bana bakıyor. Sonra diğeri dönüyor. Bir hareketlilik, saçma bir heyecanla "Baktı, baktı!" diyorlar. "Salaklığınıza bakıyorum!" diye bağırasım geliyor. Ağzıma küfürler doluyor. Vazgeçiyorum. Ben bu kirli dünyanın insanı değilim.

       Yanımdan biri hızla geçiyor, giyinişinden kadın sanıp ses etmiyorum. Az sonra yüzünü dönünce öyle olmadığını anlayıp yönümü değiştiriyorum. Dikkat çekme çabası içinde olup farklı görünmeye çalışan bu mahlukâtları bir türlü anlamıyorum. Fıtratından uzaklaşmakla neye kafa tutuyorlar ya da kime? Kendini mükemmel yetiştirmek dururken neden rezil olmayı tercih ediyorlar? Ben bu rezilliklerle yaşayamam.

       Alışverişte karşıma çıkan güzel genç kızlar ve kendime kıyafet ararken onlar için üretilmiş olanlar. Tesettür etekleri bile 'Biz senin gibi kendini gizleyenlerden nefret ediyoruz!' der gibi. Kiminin astarı yok kiminin kumaşından bir karış çalmışlar. Boyu boyuma, iç göstermez etekleri de ya daracık ya da yırtmaçlı yapmışlar. Güzellik herkese sergilenmesi gereken bir şey mi ki? Güzel bir tabloyu herkes inceler ama çok az kişi anlar. Bizi dışardan herkes görür ama sadece en yakınımız anlar. O zaman neden en yakınımız hariç herkese kendimizi kanıtlama çabamız var ki? Ben bu boş çabalarla yaşayamam.

       Arkadaşlarımla geçirdiğim keyifli bir günün ardından eve doğru gidiyorum. En sevdiğim elbiselerimden birini giymişim, kombinimden gayet memnunum. Mutlu olduğum her hâlimden belli. Otobüsten inip giriyorum mahalleye. Şimdi gülücük saçıyorum ama birazdan keyfim kaçacak. Soldaki manavın önüne sandalye atıp oturmuşlar, sağdan gidiyim. İlerde sağdaki inşaattan çıkanlar var, sola geçiyim. Şimdi de ara sokaktan çıkan birkaç serseri... Tekrar sağa geçiyim... Ama öyle hemen geçmek olmaz. Önce karşıdan gelen; 40 yaşlarında, esmer, göbekli, atleti dışarda, donu düşük, eli arkasında, kafası yukarda, gözü kadınların kızların bilmem neresinde, haysiyet yoksunu, yersiz yurtsuz, karaktersiz sapığı geçmek gerekiyor. Gerile gerile geliyor karşıdan. Sana baktığım için kızarsan çirkef olursun, der gibi. Sen bana bir bak hele seni daha ne kadar takip edeceğim, der gibi... Ben sana bakarım sen hiçbir şey yapamazsın, der gibi. Ben ya da benim gibisi seni bir köşede sıkıştırsa sen en fazla ne yapabilirsin ki? Sen bağırıp millet gelene kadar işimi halletsem en fazla kaç yıl yatarım ki? Seni ortadan kaldırsam kaç günde bulurlar acaba? Dua et akşam gelmedin, hava daha aydınlık, sokak kalabalık, der gibi... Bugün de kurtuldun bir namussuzun elinden gözün aydın, der gibi... En sonunda geçiyorum onu da. Solda kalan bakkaldan alacağımı unutup hızla eve çıkıyorum. Ben bu sapıkların arasında daha fazla duramam. Evim diyorum iyi ki var. İyi ki dışardaki dünyadan beni soyutlayan bu duvarlar var. Ev kuşu Rabia'nın rahat edebildiği tek yer... 

       Bir de iyi ki kapanmışım diyorum. Yoksa bu halimle beni çileden çıkaran insanlar o zaman nasıl aşardı sınırlarımı? Bu yazımı okuyan had bilmezler bile şimdi durup derdi ki 'Sen de açmasaydın(!)'. Sanki ilk tesettür ayeti erkeklerin gözüne inmemiş gibi. Tesettürümle dâhi sokakta yürümeye çekinir olmuşum. Ne erkeklerin ne de kızların hâline bakamaz olmuşum. Benden size son bir söz; 

ALLAH'A YEMİN EDİYORUM Kİ ÇIPLAKLIĞI MODERNLİK, AHLAKSIZLIĞI ÖZGÜRLÜK, BENİM GİBİ MASUMLARI KORUYAN İSLÂM DİNİNİ DE BAĞNAZLIK SANAN BU DEVRE ALIŞMADIM, ALIŞMAYACAĞIM!

       İsteyen kültürsüz desin, isteyen cahil. Hatta isteyen deli de desin. Allah'dan başka kimseyi razı etme arzum yok. Kimseye minnet etmeden sadece Allah'a sığındım. Her zaman da öyle yapacağım.

Rabb'im inşallah hiçbir zaman beni utandırmasın... 




30 Haziran 2025 Pazartesi

Bu Hisler Tanıdık

Bu hisler bana çok tanıdık sevdiğim 
İyi bilirim kundaktan serpilen gürgeni
Dinlerim ak pak bir zambağın derdini
Utanırım anlamazsam söylemek istediğini

Bir kuşun kanadı sarar şimdi
Seyyahın gölgesinde gezindiği Tebriz'i
Dağlar ardından göğe ulaşan el izi
Sanma ki bilinmez tarihinin kıymeti

Bilmem sever miydi palamutlar rüzgarı 
Gelişinden tanıyıp bu sonuncu baharı 
Dört bir yana saçıp da yorgun yaprağını 
Şimdi delikanlıca bir gidiş yakışırdı 

Bu yollar bana çok tanıdık sevdiğim 
Haberin yok bu senden kaçıncı vazgeçişim 
Kafiyesi tutmaz bu kaçıncı veda şiirim
Bana gösterdiğin yolda yürüyemez kalemim

... (Yarım bıraktığım bir şiir)...

01/11/2024 (00:24-?)
04/11/2024 (21:47)-05/11/2024(00:37)
03/05/2025 (22:42)-04/05/2025 (00:30)
25/06/2025 (18:50-19:07)




24 Nisan 2025 Perşembe

Kadın - Erkek Toplum Farkı

Erkek çocuğu doğar bayram sevinci olur.
Kız çocuğu doğar, 'Olsun'(!) denilir.

Erkek çocuğu sokakta oyun oynar, 'Delikanlı oldu.' denir.
Kız çocuğu sokakta oyun oynar, namusu kirlenir. 

Erkek çocuğu kızlarla oyun oynar, çapkın olur.
Kız çocuğu erkeklerle oynar, kötü kadın muamelesi görür.

Erkek çocuğu acıkır, özel sofra kurulur.
Kız çocuğu acıkır, 'Mutfak orda. Hazırla, ye!' denilir.

Erkek çocuğu sofrada baş köşeye oturur.
Kız çocuğu nere boş kalırsa oraya oturur.

Erkek çocuğunun önüne her şey hazırlanır.
Kız çocuğunun çatalı, kaşığı, bardağı bile sofraya konmayı unutulur.

Erkek çocuğu sünnet olur, kutlama yapılır.
Kız çocuğu regl olur, 'Kimseye söyleme, ayıp!' denir.

Erkek çocuğu kim bilir kaç bisiklet eskitmiştir.
Kız çocuğu bisiklet sürmeyi yetişkin olunca öğrenir.

Erkek çocuğu daha çocukken direksiyon verilir.
Kız çocuğu araba sürmeyi sürücü kursunda öğrenir.

Erkek çocuğu okusun diye dil dökülür.
Kız çocuğu en ufak hatasında okuldan alınmakla tehdit edilir.

Erkek çocuğu hayata erken atılır, iş öğrenir, takdir edilir.
Kız çocuğu başını kitaptan kaldırıp farklı bir şey öğrense 'Yoldan çıktı.' denilir.

10 yaşında erkek çocuğu koruyucu melektir.
20 yaşında genç kız korunmaya muhtaçtır, zayıftır.

Erkek çocuğunun her işi görülür. 'Yazık çok yoruluyor.' denilir.
Kız çocuğu kendine bile yetişemezken yardım etmedi diye sitem edilir.

Erkek çocuğu gece eve geç gelir, alkol alır, kaza yapar. 'Canına bir şey olmasın.' denir.
Kız çocuğu yarım saat eve geç kalır, bir daha dışarı çıkması yasaklanır.

Erkek çocuğu sevgili yapar, cebine para konur.
Kız çocuğu sevgili yapar, elinden telefonu alınır.

Erkek çocuğu istediği zaman dışarı çıkar, nereye gittiği bile bilinmez.
Kız çocuğu okul dışında hiçbir yere gidemez, gidecekse saatlerce dil döker, izin alır. Geç kalırsa hesap verir. Bir daha da gidemez. 

Erkek çocuğu durgunlaşırsa derdi sorulur, hatrı alınır.
Kız çocuğu durgunlaşırsa 'Neden hiçbir iş yapmıyorsun?' denir.

Erkek çocuğu suçlu olsa da gidilir gönlü alınır.
Kız çocuğu haklı olsa da kıyamet koparılır, kalbi kırılır. Gönlünü alan da olmaz.

Erkek çocuğu istekleri için kavga eder. 'Kanı deli akıyor.' denir. Sırtı sıvazlanır.
Kız çocuğu isteğini kibarca dile getirir. 'Senin neye ihtiyacın var ki?' denir.

Erkek çocuğu bir maaşı yer bitirir. Para yetişmez babadan destek alır.
Kız çocuğu okuldan burs alıyor diye doyumsuz ilan edilir.

Erkek çocuğu dağıtır, annesi toplar.
Kız çocuğu kendi dağınıklığını toplamazsa cümle âleme duyurulur, rezil edilir.

Anne babalar erkek çocuklarının her işine koşar.
Sıra kız çocuğuna gelince yorgun olurlar.

Erkek çocuğu bir bardak suyunu bile kalkıp kendisi almaz.
Kız çocuğu hizmet etmedi diye yerilir.

Erkek çocuğu yanlış yapar, 'Erkektir, yapar.' denir.
Kız çocuğu yanlışa karşı çıkar 'Sen kızsın,sus!' denilir.

Erkek çocuğu hayatta zorlanırsa; akıl verilir, yardım edilir, 'Çalış oğlum' denilir.
Kız çocuğu yorulunca 'Hayat sana zor geldiyse zengin koca bul.' denir.

Erkek çocuğu her zaman birinci sıradadır.
Kız çocuğu yaşadığı evde bile yok sayılır.

Erkek çocuğu her şeye sahip olsun diye çabalanır.
Kız çocuğu da hayatı boyunca bir yerlere yerleşmeye çalışır.

Erkek ev işi yapsa bir madalya takılmadığı kalır.
Kadın bir gün iş yapmazsa paspal, beceriksiz olur.

Erkek kadından boşanırsa kadında kusur vardır.
Kadın erkekten boşanırsa yeni kırık bulmuştur.

Erkek ölünce kadın dul kalır.
Kadın ölünce erkek hizmetçisiz kalır.

24/04/2025 (18:47-19:32)




Tek Bir Yol Var...

17/09/2025 (21:12-22:22)        Mezuniyetime sayılı günler kalmıştı. Staj defterimi yazıp son sınavları da verince artık kurtulacaktım okuma...

En Çok Okunanlar