20 Ekim 2024 Pazar

12 Bebek

20/10/2024 (11:20-11:38)

       Okulda enfeksiyon hastalıkları diye bir dersimiz var. Daha birkaç hafta önce hocamız yıllar önce yaşanan bir kaza, bir ihmalden bahsetti. 12 bebeğin bir ihmal yüzünden nasıl öldüğünü, bunun vicdani yükümlülüğünü kimsenin almak istemeyeceğini söyledi. Bir hemşirenin elini dezenfekte etmemesi sebebiyle 12 bebeğin enfeksiyon kapmasına sebep olduğunu, görevinden men edildiğini, psikolojisinin bozulduğunu anlattı. Daha ilk derste bize bu olaydan bahsetti. 

       Geçen yıldan beri hocalarımızın bize yaptıkları ilk uyarılardan biridir "Maliyetin hiçbir önemi yok. Önceliğiniz hastanın sağlığı. Elinizin altındakinin can olduğunu, size ihtiyacı olduğunu, yaptığınız küçük bir ihmalin geri döndürülemez sonuçları olduğunu sakın unutmayın!" O günden beri bölümdeki en umursamaz kişinin dahi ne kadar dikkatli davrandığını kendi gözlerimle gördüm. Hastanede gün boyunca kaç eldiven değiştiriyoruz, ne kadar ilacı temiz mi değil mi bilmediğimiz için çöpe atıyoruz, elimizi ve eşyaları temizlemek için ne kadar su-sabun-dezenfektan vb. kullanıyoruz, bu basit olarak düşündüğümüz malzemelerin ne kadar büyük maliyeti var hepsini kendi gözlerimle görüyorum. İsraf olmasın diye tereddütte olduğumuz hiçbir şeyi hasta için kullanmıyoruz. Bunlarla yetiştirilen bir sağlıkçı olarak son günlerde adı geçen yenidoğan çetesinin sıradan basit yollarla cezalandırılması onuruma dokunuyor. 

       Daha tanımadığım, adını dahi bilmediğim, bizle paylaşılan 12 -muhtemelen daha fazla olan- bebeklerin bir vahşete kurban gitmesi vicdanımı zedeliyor. Bu kadar hafif cezalarla o canilerin ödüllendirilmesini kabul edemiyorum. 



3 Ekim 2024 Perşembe

1 Ekim Salı - Müjganla Ben Ağlaşırız - (01/10/2024)

03/10/2024 (15:05-17:49)

       Sabah erken uyanacağım için akşam erkenden yattım. Zaten uykusuzluk da vardı. Teheccüd vaktine kadar devam eden uyku felçleri ve kabuslar sebebiyle sık sık bağırarak uyandım. İlk rüyamda bana söylenen: 'Bu gece bazı kötü ruhlar yeryüzüne iniyor.' Sonra ardı arkası kesilmeyen, anlatmak bile istemeyeceğim kabuslar. En sonuncusunda rüyada mıyım gerçek mi emin olamadan kalkıp elimi yüzümü yıkadım, dua edip yattım. Yattığımda saat 3-3:30 civarıydı. 5'den sonra geri kalktım. Hazırlandım, namazımı kıldım, kahvaltı yaptım ve 06:05'de evden çıktım. 


       Hava yeni yeni aydınlıyor. Sokak lambalarının bir kısmı söndü. Eski sokağımızın korkutuculuğundan sonra yeni mahallemize alışmak zor olmadı. Sakin adımlarla durağa gitmenin mutluluğunu yaşıyorum. Üç otobüs, iki aktarma ile 7:10 civarı okula geldim. Dün de böyle erken gelmiştim. Otomattan kahve alıp güne keyifli başlamak istedim. Otomatın kartımı okumaması ile güzel bir başlangıç yapmış oldum. 

       Gün içinde göğüs cerrahisine gelen iki vaka oldu. İlki genç, 25 yaşında, bir hanımefendi. Kanser tedavisi oluyor, göğsünden biyopsi örneği alınacak. Ameliyathane teknikeri abimizden tümör ve benzeri bir durumun umut vereceği yönünde olduğunu, aksi halde hastanın diyaliz ve ilaçlarla son zamanlarını yaşayacağını öğreniyoruz. Duygusallığı bir kenara bırakıp işini yapmak zorunda olmanın hassasiyeti ile odaya gelen hastayı monitörize ediyorum. İki saatlik işlem boyunca sürekli içimden dua ediyorum. 

       İkinci hastamız ise henüz 9 aylık bir bebek. Yeni çıkmaya başlayan minik dişleriyle kendisi için büyük bir parça cevizi yutuvermiş. Yabancı cisim aspirasyonu olarak geldi. Uyutuna kadar sürekli ağladı. Konuşup severek, oyun oynayarak sakinleştirmeye çalıştık ama maskelerimiz ona korkutucu geldi. 

       Ameliyathane odamızda vakalar bitince tıp öğrencileriyle olacak toplantı için kibarca odadan çıkarılıyoruz. Koridorda bir saatlik sohbetin ardından diğer bölümün öğrencileri gidiyor. Odada toplantı bitiyor. Ve ben yalnız kalıyorum. Vakanın az olduğu günlerden birisi, bolca uykusuzluk ve bolca boş vakit, beraberinde yorgun bir beden... Birbiri için var olmuş dörtlü kombinasyon. Çıkış saatini uyumadan, sıkılarak bekliyorum. 

       Çıkışta arkadaşımın kahve teklifini biraz nazdan sonra kabul ediyorum. Sabahın hıncını çıkarmak üzere saati umursamaksızın peşine takılıyorum. Önce, yapacağı amigurumiler için sevimli bir dükkana uğruyoruz. Güler yüzlü hanımlardan alışveriş yapıp ayrılıyoruz. 

- Birazdan bizim kütüphanenin önünden geçeceğiz. Anılarımız canlanacak. 

       Daha çok anı biriktirme hevesiyle, bilmem kaçıncı kez aynı muhabbet:

- Of ya! Keşke yakın otursaydık. Diyorum.

- Keşke!..

       Kütüphaneye yaklaşınca ikindiyi henüz kılmadığımı hatırlıyorum. Mescidini kullanmak için kütüphaneye uğruyoruz. Çıkar çıkmaz yol üzerinde tatlıda kampanya yapan bir kafeye giriyoruz. Menüyü açıp bakıyoruz. Karar vermek ikimiz için de zor. Garson arkadaş yanımıza geliyor:

- Karar verdiyseniz siparişleri alabilirim. 

       Karar veremediğimizi söyleyip kendisine danışıyoruz. İki çeşit tatlıda kampanya yaptıklarını söylüyor. Arkadaşımın ısrarı ile ben de tatlı yemeye karar veriyorum. İki adet müjgan tatlısı, bir kahve, bir çay söylüyoruz. 

       Tatlının yanında kahve içtiği için arkadaşımı kınamamla doyulmaz sohbetlerimize bir yenisini eklemeye başlıyoruz. 

       Bazı insanların sert tutumundan, aşırılığından, insanlar arasında görünür olmaktan vs. bahsediyoruz.

- Ben böyle insanların aşırı davranışlarının altında bir zayıflık olduğunu düşünüyorum. Bazı davranışları bizimle ilgili değil, kontrol edemeyiz ki. Kendi içinde neyi kabullenemiyor acaba¿

- Haklısın, diyor. Yoksa neden öyle aşırı davransınlar ki. Sürekli öyle olmak yorucu.

       Nerden geldi tam hatırlamıyorum konu yine geleceğe; eşlerimize ve çocuklarımıza geldi. Günümüz eğitiminin verimsizliğinden, vaktimizin çoğunu okula ayırıp yine de eğitimsiz kalışımızdan bahsettik. Eski alimlerin ne kadar eğitimli olduklarını, şartlarının daha zor olmasına rağmen kendilerini nasıl geliştirdiklerini konuştuk. Eskiden insanların sabahtan öğlene kadar eğitim aldıklarını, günün geri kalan kısmını günlük işlerine, deneylerine, araştırmalarına ayırdıklarını okumuştum. Bu bilgiyi de arkadaşımla paylaşmaktan geri durmadım. Çevremizde olanı ister istemez aldığımızı, benzemek istemediğimiz insanlara farkında olmadan benzediğimizi konuştuk. "Bu yüzden..." Dedim:

- Bu yüzden önce kendimi yetiştirmeliyim. Çocuklarıma okul dışında iyi bir eğitim vermek için kendimi geliştirmek istiyorum. Onlara okul dışında fırsatlar sunacağım. 

       Konu konuyu açıyor, sohbetimiz devam ediyor. Biraz dedikodu, biraz kişilik çözümlemesi, biraz da sorgulama... Olmazsa olmaz birkaç fotoğraf. Işığı beğenmiyoruz ve fotoğrafı tadında bırakıyoruz. 

       Hassas bir günün ardından bol kahkahayla geçen sohbetin ortalarındayız. Her sohbette gözüm dolmazsa hatrım kalır. Ortamda çalan bir şarkı beni seneler öncesine götürüyor:

- Bir şiir vardı: O mahur beste çalar / Müjganla ben ağlaşırız... Hatırlıyor musun? Bu şarkı da tam oldu şimdi! Gerçekten şimdi müjganla ağlaşıcam. Diyorum. 

       Gülüşmeye başlıyoruz. "Söyleyelim değiştirsinler şarkıyı." "Abi bir arkadaş kötü oluyor da ..." "Rica etsek değiştirir miyiz¿" gibi basit ama o ana hoş gelen esprilerle içimizde biriken tufanlar kahkaha seline karışıp çıkıveriyor ağzımızdan. Kafede bulunan birkaç müşteri kendi hallerinde, muhtemelen bizim gibi koyu sohbetteler. Çıkardığımız gürültüden rahatsız olmadan, memnun, devam ediyoruz konuşmalara. 

- Her seferinde söz veriyoruz ama yine konuşuyoruz bunları. Neden böyleyiz acaba?

- Masumca sevmiştik, diyorum. Çocukluğumuzu katmıştık aşkımıza.

       Tatlının son lokmaları, kahve ve çaydan son yudumlar alındı. Aşko kuşko arkadaşım da üşümeye başladı. "Kalkalım mı?" diyorum.

- Evet ya! Ben de üşümeye başladım.

       Farkettim anlamında yandan bir gülüş takındım.
Hesabı ödemek üzere kasaya gidiyoruz. Hesaplar ödenirken iki çalışan arasındaki sohbete şahit oluyoruz:

- Sinirlendi! Şu şarkıyı silsin artık, diyor. 

- Nasıl olduğunu bilmiyorum ki!

       Anlık bakışmamızın ardından gülmemek için direnişimiz bir nebze başarısız sayılır. Kasadaki çalışan gülerek, bana ödetmeyen arkadaşımdan hesabı alıyor. Mekandan ayrılıyoruz. Sokağın sonuna kadar gülmeye devam ediyoruz. Yol ayrımında sarılıp vedalaşıyoruz...


18 Eylül 2024 Çarşamba

Gündem Hakkında (Gazze/Narin/Çocuklar)

 10/09/2024(01:03
     Gücümün yetmediği zulümleri kalbim sıkışarak izlemek zoruma gidiyor. Ne aklım yetiyor yaşananlara ne de vicdanım dayanıyor. Keşke diyorum, Gazze'yi kurtaracak önderlerden olabilsem. Dua etmekten başkasına gücüm yetse. Keşke diyorum masum bir çocuğu öldürenlere kısası getirecek güce sahip olsam. Ne kalbim sıkışırdı o zaman ne de aklım bulanırdı bu dünyanın kirinden. Gücüm yetmediğinde duaya sarıldım, zikire sarıldım, Kur'an'a sarıldım hep. Bugün de öyle yaptım. En son yine bir mealde nefes aldım...
الَّا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (64)
64. Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. Allah'a döndürülecekleri ve yaptıklarını Allah'ın onlara haber vereceği günü hatırla. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Nûr, 24/64)

11 Ağustos 2024 Pazar

Bipoların Günlüğü - 2


UYARI !¡! ÖNSÖZ


16/04/2023 (04:12)'de

Fırat yerime geçmeye çalıştı. Neredeyse kontrolü kaybediyordum. Birkaç saat boyunca titredim. Tam olarak kendimde miyim emin olamadım. "Şu an Fırat mıyım?" diye kendime sormaktan geri duramadım. Korkudan kendimden geçmiş bir şekilde uykuya dalmayı bekledim.

24/01/2024 (12:16-12:17-12:22-12:28)

Dün gece tam uykuya dalacakken Fırat'ın benim yerime geçtiğini hissettim. Bana seslendi. Dışardan birisi veya gaipten sesler değildi. Ciddi ciddi içimden geliyordu ses. Hem kendimin hem Fırat'ın duygularını, düşüncelerini aynı anda duyuyordum bedenimde. Bugüne kadar Fırat, zaman zaman yerime geçmeye çalışmıştı. Hiçbirine izin vermemiştim. Her seferinde dualarla Allah'a sığındım. Dün öyle bir girişimde bulunmayınca hiç aklıma gelmedi dua etmek. Çok yorgunken ve uyku iyice bastırmışken savunmasız yakaladı beni. Şansına bir-iki haftadır da kalp gözüm çok iyi bir seviyede açık. Yerime geçtiği zaman dostça bir sesle sesleniyor; sakin ve dinlendiren. Fakat aynı zamanda içindeki öfkeyi bastıramadığının o kadar farkındayım ki bir taşkınlık yapacağından adım kadar eminim. Ortalığı dağıtmak, her şeyi yakıp yıkmak istiyor. Bugüne kadar içime attığım ne varsa hepsini bir gecede dökmeye hazır. Ben buna izin veremem. Bağımsızlığıma bu kadar az kalmışken, yapamam bunu...

Bipoların Günlüğü - 1



UYARI !¡! ÖNSÖZ

12/11/2022 (03:00 civarı)

Bugün içimdeki ikinci kişilikle tanıştım. Adı 'Fırat'.

02/12/2022 (17:10-17:22)

Bugün öğle namazımı kılarken birisi benim yerime geçti. İlk aklıma gelen Fırat ama başka birisi de olabilir. Fırat'ın adını öğrenebilecek kadar zaman geçmişti. O günden sonra bir daha gelmedi. Ben iletişime geçmek istedim ama sanki öyle biri yok gibi oldu. Bir şey yapamadım. Gerçi sahiden yok öyle biri. Bunun ne olduğunu tam olarak kavrayamadım. Çoklu kişilik bozukluğunun ne olduğunu biliyorum. Ben bu bozukluğa sahip miyim emin değilim. Çok karışık. Kişilikler, kişiden ziyade içimde bastırdığım duygu ve düşüncelerin yansıması gibi. Fırat çok sakindi. Konuşmuyordu. İçine kapanıktı. Uykuluyken zamanı bilmek pek mümkün değil ama 30-40 sn. gibi gelmişti bana tanışmamız. Bugün yerime geçen kişi 5 sn. kadar durdu. Erkekti. Fırat'a göre laubali biriydi. Yaramaz bir çocuk gibi sessiz ama şımarık güldü ve gitti. Anlık bir şeydi. Nasıl oldu anlamadım. O varken gerçek kişiliğimi unuttum. Fırat'la tanışırken de unutmuştum ama ben onları hatırlıyorum. Belki bugün gelen de Fırat'tı, belki de değildi; bilmiyorum. Kontrolü kaybetmeden bunları daha fazla yaşamak, kişilik bozukluğunu kendimde gözlemlemek istiyorum.

12 Bebek

20/10/2024 (11:20-11:38)        Okulda enfeksiyon hastalıkları diye bir dersimiz var. Daha birkaç hafta önce hocamız yıllar önce yaşanan bir...

En Çok Okunanlar