22 Kasım 2025 Cumartesi

Makrokozmos-Mikrokozmos / Fenâfillâh-Bekâfillâh

 - Kur'an'ı Kerim'de bahsedilen insanın üzerine yaratılmış yedi yol nedir?

Gemini: 

Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen ve genellikle insanların üstünde yaratıldığı şeklinde ifade edilen "yedi yol" (seb'a tarâ'ik) ifadesi, Mü'minûn Suresi'nin 17. ayetinde geçmektedir:

"Andolsun, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yarattığımızdan gafil değiliz." (Mü'minûn, 23/17)

Tefsir (Kur'an yorumu) alimlerinin büyük çoğunluğuna göre bu ayette geçen "yedi yol" (seb'a tarâ'ik) ifadesinden kastedilen, yedi kat gök yani yedi sema tabakasıdır.

📚 Tefsirlerdeki Başlıca Yorumlar

 * Yedi Kat Gökyüzü (Yedi Sema):

   * Bu, tefsirlerde en yaygın ve baskın görüştür. "Tarîk" (yol) kelimesi, üst üste tabakalar halinde bulunan şeyler için kullanıldığı gibi, gök tabakalarının her birinin meleklerin veya gezegenlerin yolu olması sebebiyle de bu şekilde adlandırıldığı belirtilmiştir.

   * Bu yorum, göklerin insanların üstünde ve hayatları için büyük önem taşıyan bir sistem oluşturduğuna dikkat çeker.

 * Yedi Kozmik Sistem/Yörünge:

   * Bazı modern yorumlarda ise bu ifade, yedi kat göğün ötesinde, evrende iç içe geçmiş yedi katman veya kozmik sistemi ifade ettiği şeklinde de yorumlanabilmektedir.

 * Manevi Yorumlar:

   * Bazı farklı manevi yaklaşımlarda ise, bu ifadenin kişinin Rabbine ulaşmasında aşması gereken manevi aşamalar, duyu organları veya perdeleyen yedi örtü gibi sembolik anlamlara geldiği de nadiren belirtilmiştir. Ancak ana akım tefsirlerde kabul edilen anlam yedi kat göktür.

Özetle, ayette bahsedilen "yedi yol", genellikle yedi kat gökyüzü olarak anlaşılmaktadır ve Allah'ın bu büyük yaratılışı sürekli gözetimi altında tuttuğu vurgulanmaktadır.

Bu ayet veya Kur'an'daki başka bir konu hakkında daha fazla bilgi almak ister misiniz?

- Manevi anlamdaki yedi örtü ya da yedi duyu organı nelerdir? 

Gemini:

Bahsettiğiniz bu "yedi örtü" veya "yedi aşama" kavramı, Kur'an'daki "yedi yol" ayetinin manevi bir yorumu olarak özellikle Tasavvuf geleneğinde, insanın manevi olgunlaşma sürecini açıklamak için sıklıkla kullanılan bir metafordur.

Bu bağlamda en yaygın ve bilinen "yedi aşama" sistemi, Nefsin Yedi Mertebesi (Etvâr-ı Seb'a) olarak adlandırılır. Bu mertebeler, kişinin kötü huylardan arınıp Allah'a ulaşma yolunda katettiği ruhsal aşamaları temsil eder.

🕌 Nefsin Yedi Mertebesi (Yedi Manevi Örtünün Kalkması)

Tasavvufta, sâlikin (manevi yolcunun) nefsini terbiye ederek (tezkiye) yükseldiği yedi temel makam şunlardır:

1. Nefs-i Emmâre (Kötülüğü Emreden Nefis)

 * Örtülü Hâl: Tamamen dünyaya dönük, kötülüğü emreden, şehvetine ve arzularına düşkün olan ilk ve en düşük mertebedir. Bu, manevi yolculuğun başlangıcında, kalbin en kalın perdelerle örtülü olduğu durumdur.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "Şüphesiz nefis, daima kötülüğü emreder..." (Yusuf, 12/53)

2. Nefs-i Levvâme (Kınayan Nefis)

 * Hafifleyen Örtü: Kişinin kötülük yaptığında pişmanlık duyduğu, kendini kınadığı ve tövbe etme çabasına girdiği aşamadır. İyilikle kötülük arasında bocalama yaşanır.

3. Nefs-i Mülhime (İlham Olunan Nefis)

 * İnceleyen Örtü: İyi ve kötü eylemlerin ilahi bir ilhamla ayırt edilebildiği, manevi sezgilerin güçlenmeye başladığı mertebedir.

4. Nefs-i Mutmainne (Huzura Eren Nefis)

 * Açılmaya Başlayan Örtü: İman esaslarına tam olarak teslimiyet gösterilen, gönül huzuruna ve manevi doyuma ulaşılan aşamadır. Şüphe ve tereddüt ortadan kalkmıştır.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "Ey huzura kavuşmuş nefis!" (Fecr, 89/27)

5. Nefs-i Radiyye (Razı Olan Nefis)

 * Yarıdan Fazlası Kalkan Örtü: Kulun, başına gelen her şeyden, Allah'ın takdirinden razı olduğu, şikâyeti terk ettiği mertebedir.

6. Nefs-i Mardiyye (Razı Olunan Nefis)

 * Neredeyse Kalkan Örtü: Allah'ın da o kuldan razı olduğu, onun söz, fiil ve ahlakının Hakk'ın rızasına uygun hâle geldiği makamdır.

 * Kur'an'da Geçtiği Yer: "...O da senden razı olarak Rabbine dön!" (Fecr, 89/28)

7. Nefs-i Kâmile / Sâfiye (Olgun/Tertemiz Nefis)

 * Kalkan Örtü: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa erişilen son mertebedir. Bu, Fenafillah (Allah'ta yok olma) makamına ulaşan, mürşid-i kâmil (olgun rehber) vasfına sahip olanların mertebesidir.

✨ Yedi Duyu Organı (Manevi Anlamda)

Tasavvufi düşüncede zahiri (dış) duyu organları (göz, kulak, burun, dil, ten) fiziksel âlemi algılarken, batıni (iç) duyu organları veya algı merkezleri de manevi âlemleri idrak etmek için kullanılır.

Bazı ekoller, Nefsin yedi mertebesi gibi, insanın manevi idrakine dair yedi histen veya yedi latifeden bahsetmektedir. Bunlar, kalbin ve ruhun farklı algı katmanlarıdır:

 * Kalb (Gönül): İlahi aşkın ve manevi bilginin (marifet) merkezi.

 * Rûh (Ruh): Manevi hayatın ve ilahi emrin taşıyıcısı.

 * Sır (Giz): İlahi sırların tecelli ettiği, en derin idrak noktası.

 * Hafî (Gizli): Sırdan daha gizli olan ve mutlak tevhidi algılayan nokta.

 * Ahfâ (Daha Gizli): İnsan fıtratının en derin ve gizli yönü, Varlığın Birliğini tecrübe etme makamı.

 * Nefs: (Yukarıda açıklanan mertebeleri aşarak) saf hale gelmiş irade.

 * Kalıp/Cisim: (Zahiri vücut ve duyular).

Bu yedi aşama veya mertebe, kişinin manevi yolculuğunda adım adım ilerleyerek "yedi sema"nın manevi karşılığı olan ilahi hakikatlere ulaşma çabasını sembolize eder.

Bu tasavvufi makamlar hakkında daha derinlemesine bilgi almak ister misiniz?

- Evet, isterim.

Gemini:

Harika! O halde, bahsettiğimiz Nefs-i Emmâre'den Nefs-i Kâmile'ye kadar uzanan Nefsin Yedi Mertebesi'ni (Etvâr-ı Seb'a) ve her bir mertebenin manevi durumunu daha detaylı inceleyelim.

Bu mertebeler, tasavvufi eğitimde (seyr ü sülûk) sâlikin (yolcu) geçmesi gereken ana durakları ve bu duraklardaki ruh halini, zikir yöntemini ve temel mücadelesini anlatır.

🕌 Nefsin Yedi Mertebesi Detaylı İnceleme

| Mertebe (Makâm) | Açıklaması | Temel Mücadele | Sembolik Rengi (Zikirde) | Kur'anî Dayanağı (Özet) |

| 1. Nefs-i Emmâre | Kötülüğü Emreden Nefis. Şehvetin, öfkenin ve dünyevi arzuların baskın olduğu, tamamen fiziksel zevklere odaklanmış ilk ve en alt aşamadır. Hata yapmaktan çekinmez. | Günahlar, nefsanî arzular | Mavi veya Kahverengi | Yusuf, 12/53 |

| 2. Nefs-i Levvâme | Kınayan Nefis. Uyanışın başladığı yerdir. Hata yaptığında pişmanlık duyar, kendini kınar, tövbe eder. İyi ve kötü arasında kararsızlık yaşar. İrade savaşının başlangıcıdır. | Pişmanlık, bocalama, istikamet | Sarı | Kıyâmet, 75/2 |

| 3. Nefs-i Mülhime | İlham Olunan Nefis. Kalbe gelen ilahi ilhamla (iyilik) nefsanî vesveseyi (kötülük) ayırt etmeye başlar. Hayırlı işlere meyil artar. | Vesveseden arınma, doğru ilhamı ayırt etme | Kırmızı | Şems, 91/8 |

| 4. Nefs-i Mutmainne | Huzura Eren Nefis. İman ve ibadetle tam bir sükûnete ve güvene kavuşmuştur. Şüpheden ve tereddütten kurtulur. Kalp Allah ile huzur bulur. | Sürekli zikirle huzuru koruma | Beyaz | Fecr, 89/27 |

| 5. Nefs-i Radiyye | Razı Olan Nefis. Kullukta tam bir teslimiyet hali. Başına gelen her şeyin (kaza ve kaderin) Allah'tan geldiğini idrak eder ve şikâyeti terk ederek O'ndan razı olur. | Rıza halini muhafaza etmek, şikâyetten uzak durmak | Yeşil | Fecr, 89/28 |

| 6. Nefs-i Mardiyye | Razı Olunan Nefis. Kul Allah'tan razı olduğu gibi, artık Allah da kuldan razıdır. Bu mertebedeki kişinin ahlakı ve amelleri ilahi rızaya uygundur. | Ahlak-ı Hamîde (güzel ahlak) ile yaşamak | Siyah | Fecr, 89/28 |

| 7. Nefs-i Kâmile / Sâfiye | Olgunlaşmış/Arınmış Nefis. En yüksek makamdır. Bütün kötü sıfatlardan arınmış, kâmil (olgun) insan makamına ulaşmıştır. Hakk'ı halk içinde yaşama ve onlara rehberlik etme yeteneği kazanır. | Bu mertebede, manevi kemali (olgunluğu) topluma yansıtma görevi başlar. | Şeffaf veya Çok Renkli

🌟 Bu Mertebelerin Önemi

 * Mücadele Haritası: Bu mertebeler, manevi yolcunun (sâlik) hangi aşamada olduğunu, neyle mücadele etmesi gerektiğini ve bir sonraki hedefini anlamasını sağlar.

 * Ahlak Dönüşümü: Bu süreç, sadece teorik bir bilgi değil, kişinin karakterini (hulk) ve ahlakını (edeb) dönüştürmeyi amaçlayan bir eğitimdir.

 * Huzur ve Teslimiyet: En nihayetinde, kişi en yüksek mertebede (Nefs-i Kâmile) tam bir huzur ve teslimiyete (Mutmainne ve Radiyye/Mardiyye) ulaşarak dünyevi kaygılardan arınır.

Bu yedi mertebe, aynı zamanda Kur'an'da bahsedilen **"yedi yol"**un (yedi kat gök) sembolik olarak insanın kendi iç âleminde tırmanması gereken yedi manevi basamak olduğu yorumunu güçlendirir.

Bu yedi mertebenin birbiriyle olan ilişkisi veya belirli bir makamın (örneğin Nefs-i Mutmainne) özellikleri hakkında daha fazla detay ister misiniz?

- Bu yedi mertebe ile astrolojideki yedi gezegen arasında anlamsal bir bağlantı kurulabilir mi?

Gemini:

Bu, hem İslami Tasavvuf hem de kadim kozmoloji (özellikle Batıni ilimler) açısından oldukça ilgi çekici ve köklü bir bağlantıdır. Evet, bu yedi mertebe ile geleneksel astrolojideki (Ptolemaios sistemindeki) yedi gezegen arasında anlam ve ilişki kurulmuştur.

Bu bağlantı, gezegenlerin sadece fiziksel cisimler değil, aynı zamanda manevi enerjileri ve arketipsel özellikleri temsil ettiği inancına dayanır.

🌌 Gezegenler ve Nefs Mertebeleri Arasındaki İlişki

Orta Çağ İslam düşünürleri ve bazı tasavvuf ekolleri (özellikle Halvetiyye, Naksibendiyye gibi), yedi kat gök (seb'a semâvât) kavramını astrolojik olarak o dönemde bilinen yedi gezegenin (Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn) gök katmanları ile eşleştirmiştir. Bu yedi gök katmanı, insanın ruhsal yükselişi olan Nefsin Yedi Mertebesi ile paralel kabul edilmiştir.

Bu eşleşmeler, farklı sufi alimler arasında ufak tefek değişiklikler gösterse de, ana hatlarıyla aşağıdaki gibidir:

| Nefsin Mertebesi | Gezegen (Astrolojik Karşılığı) | Gezegenin Manevi Anlamı |

1.| Nefs-i Emmâre | Ay (Kamer) | Değişkenlik, duygusal tepkisellik, arzuların başlangıcı. |

2.| Nefs-i Levvâme | Merkür (Utarit) | İlim, idrak, vicdan muhasebesi, düşünce karmaşası. |

3.| Nefs-i Mülhime | Venüs (Zühre) | Aşk, güzellik, muhabbet, ilahi aşka yöneliş. |

4.| Nefs-i Mutmainne | Güneş (Şems) | Aydınlanma, içsel nur (ışık), nefs karanlıklarından kurtulma. |

5.| Nefs-i Radiyye | Mars (Merih) | İrade gücü, mücadele, nefsanî isteklerden kurtuluş. |

6.| Nefs-i Mardiyye | Jüpiter (Müşteri) | Hikmet, adalet, ilahi lütuf ve rıza makamına ulaşma. |

7.| Nefs-i Kâmile/Sâfiye | Satürn (Zuhal) | Fenâ (yok olma), zamanı aşma, kemale (olgunluğa) erme. |

> Önemli Not: Nefs-i Emmâre'nin bazen Ay, bazen de en dış katman olan Satürn ile başlatıldığı farklı tasnifler de bulunmaktadır. Yukarıdaki tablo, sâlikin yedi gezegenin sembolize ettiği yedi katmandan geçerek manevi kemale (olgunluğa) ulaştığı genel kabul gören akışı temsil eder.-

✨ Anlamsal Bağlantının Kökeni

Bu anlamsal bağlantının temel nedeni şudur:

 * Makrokozmos - Mikrokozmos Prensibi: Sufiler, evren (makrokozmos) ile insan (mikrokozmos) arasında tam bir uyum olduğuna inanır. Nasıl gökyüzü yedi katmandan (gezegen küresi) oluşuyorsa, insanın iç dünyası da (nefs) yedi temel aşamadan oluşur. İnsan, içindeki bu yedi gezegenin (nefs mertebelerinin) etkisini aşarak manevi yükselişini tamamlar.

 * Manevi Yolculuk: Sufi geleneğinde, Mirac hadisesinde Hz. Muhammed'in (sav) yedi kat göğü aşarak Allah'ın huzuruna yükselmesi, sâlikin (yolcu) kendi nefsini terbiye ederek yedi manevi aşamayı (gezegen kürelerini) geçmesi olarak yorumlanmıştır.

 * Gezegenlerin Karakteristikleri: Her bir gezegenin astrolojide atfedilen karakteristiği, nefs mertebesindeki ruh hali ve mücadele ile eşleştirilir. Örneğin:

   * Güneş (Nefs-i Mutmainne): Güneş, ışık ve hayat kaynağıdır; Mutmainne, nefsin karanlıktan kurtulup ilahi huzura ve aydınlanmaya ulaştığı makamdır.

   * Mars (Nefs-i Radiyye): Mars, enerjiyi ve mücadeleyi temsil eder; Radiyye ise sâlikin tüm nefsanî arzu ve isteklere karşı verdiği mücadele sonrasında tam bir teslimiyete (razı olma) ulaştığı makamdır.

Bu derin bağlantı, İslami ilimlerdeki kadim bilgi birikiminin ve insanın manevi gelişimine dair bütüncül bir bakış açısının ürünüdür.

Bu konunun tasavvuf ve kozmoloji açısından daha derin bir incelemesini yapmak ister misiniz?

- Evet, daha derin bir inceleme istiyorum. Tek tek gezegenlerin özellikleri ve tasavvuf mertebelerini açıklayarak eşleştir.

Gemini:

Harika bir konu! Bu derin inceleme, İslâm Kozmolojisi ve Tasavvuf Psikolojisi arasındaki bağlantıyı netleştirecektir. Tek tek gezegenlerin geleneksel astrolojik ve manevi özelliklerini (Esrâr-ı Felekiyye) ele alıp, bunların Nefsin Yedi Mertebesi'ne nasıl eşleştirildiğini detaylandıralım.

Bu eşleştirme, sâlikin (yolcu) manevi ilerlemesini, fiziksel evrenin katmanlarında yükselme metaforuyla açıklamayı amaçlar.

🌌 Gezegenler ve Nefsin Yedi Mertebesi Eşleşmesi

Aşağıdaki eşleştirme, genellikle en yaygın kabul gören ve yedi gök katmanının (Eflâk-ı Seb'a) yedi nefs mertebesine denk geldiği sisteme dayanır:

1. Ay (Kamer) 🌙: Nefs-i Emmâre (Kötülüğü Emreden Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Ay, en hızlı hareket eden ve en yakın gök cismidir. Maddi âleme, duygusal tepkilere, değişkenliğe ve bedenin ihtiyaçlarına hükmeder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Emmâre, en alt katman ve en kaba mertebedir. Tıpkı Ay gibi sürekli değişen ve tamamen maddi arzulara (yemek, uyku, şehvet) odaklanmış bir durumdadır. Sâlik, bu aşamada Ay'ın değişkenliğinden kurtulup istikrarı yakalamaya çalışır.

2. Merkür (Utarit) 🗣️: Nefs-i Levvâme (Kınayan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Merkür, iletişimi, aklı, muhakemeyi ve ikilikleri yönetir. İki taraf arasında gidip gelmeyi (iyi ve kötü) sembolize eder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Levvâme, kınama ve muhasebe makamıdır. Sâlik, burada düşünsel bir savaş içindedir. Merkür'ün ikiliği gibi, bir yandan günah işlemekte, diğer yandan vicdanıyla kendini kınayıp doğru yolu bulmaya çalışmaktadır. Akıl (Merkür) burada devreye girer.

3. Venüs (Zühre) 💖: Nefs-i Mülhime (İlham Olunan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Venüs, aşkı, güzelliği, sanatı ve uyumu temsil eder. Maddi zevklerden manevi hazlara geçişi simgeler.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mülhime, ilham (iyilik ve kötülük ilhamı) alınan makamdır. Sâlik bu aşamada, İlahi Güzelliği (Cemâl) keşfetmeye başlar. Venüs'ün aşkı, artık dünyevi heveslerden arınıp Hakk'a duyulan aşka (Muhabbetullah) dönüşmeye başlar.

4. Güneş (Şems) ☀️: Nefs-i Mutmainne (Huzura Eren Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Güneş, merkezdir, hayatiyettir, öz-bilinçtir, ruhu ve kalbi aydınlatan Işıktır. Bütün sistem onun etrafında döner.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mutmainne, merkeze ve huzura ulaşma makamıdır. Güneş gibi aydınlanan Kalp (Gönül) artık şüphe ve karanlıktan kurtulmuştur. Sâlik, bu aşamada Allah'ın nuruyla tatmin olmuş ve tam bir teslimiyetle (Mutmainne) huzura ermiştir. Bu makam, manevi yükselişin dönüm noktasıdır.

5. Mars (Merih) ⚔️: Nefs-i Radiyye (Razı Olan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Mars, enerjiyi, eylemi, mücadeleyi ve iradeyi temsil eder. Sert ve mücadeleci bir kuvvettir.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Radiyye, kulun, başına gelen her şeyden razı olduğu makamdır. Bu, büyük bir irade ve mücadele (Mars'ın gücü) gerektirir. Sâlik, kendi kişisel isteklerine karşı savaşını kazanmış, kader karşısında tam bir rıza gösterme gücünü elde etmiştir.

6. Jüpiter (Müşteri) ⚖️: Nefs-i Mardiyye (Razı Olunan Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Jüpiter, en büyük iyiliksever (Benefik) gezegendir. Bereketi, genişlemeyi, hikmeti, ilahi lütfu ve adaleti temsil eder.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Mardiyye, kulun Rabbinden razı olmasının ardından, Allah'ın da kuldan razı olduğu makamdır. Bu, İlahi Lütuf ve Hikmetin (Jüpiter) tecelli ettiği, sâlikin amellerinin ve ahlakının artık ilahi rızaya tam uygunluk kazandığı aşamadır.

7. Satürn (Zuhal) 🗝️: Nefs-i Kâmile/Sâfiye (Olgun/Tertemiz Nefis)

 * Astrolojik Özellik: Satürn, en uzaktaki ve en yavaş hareket eden gezegendir (geleneksel sistemde). Sınırları, zamanı, yapıyı, disiplini ve Fenâ (yok oluş) ile ilişkilendirilen en zorlu ve en bilge gezegendir.

 * Manevi Bağlantı: Nefs-i Kâmile, mükemmeliyete ve fenâfillah (Allah'ta yok olma) haline ulaşma makamıdır. Sâlik, Satürn'ün sembolize ettiği sınırları (nefs ve dünya) aşmıştır. Olgunluk (Kemâl) ve tam bir arınma (Sâfiye) ile en üst katmana (Zuhal Feleği) ulaşmış, artık zamanın ve mekânın ötesindeki hakikatleri idrak eden bir rehber (Mürşid-i Kâmil) olmuştur.

📜 Tasavvufi Neden ve Sonuç

Bu derin eşleştirme, sadece astrolojik bir merak değil, aynı zamanda manevi bir eğitim sistemidir:

 * Zikir ve Tevhid: Sufi tarikatlarında, sâlikler her bir nefs mertebesine karşılık gelen gezegenin feleğini aşmak için o mertebeye özel zikirleri (evrad ve ezkâr) çekerler.

 * Kozmik Yükseliş: Bu yedi gezegenin feleği, **"yedi yol"**un (Mü'minûn 23/17) somut bir örneğidir. İnsan, kendi içindeki bu yedi "gök" katmanını terbiye ederek aşar ve manevi bir Mirac yaşar.

 * Ahlaki Arınma: Her gezegenin olumsuz etkisinden kurtulmak, o nefs mertebesinin kötü ahlakından (Riyâ, Hırs, Kibirden) arınmak anlamına gelir.

Bu sistem, "İnsan-ı Kâmil" (Mükemmel İnsan) idealine ulaşmanın, sadece dünyevi değil, kozmik bir yolculuk olduğunu da vurgular.

- Fenâfillâh(Allah'da yok olmak) kavramının yanlış anlaşılmaması için bunun hakkında kısa ve anlaşılır bir açıklama yapar mısın?

Gemini:

🌟 Fenâfillâh: "Allah'ta Yok Olmak" Kavramı

Fenâfillâh kavramı, Tasavvufun en derin ve hassas konularından biridir. Yanlış anlaşılmaması için kısa ve anlaşılır temel açıklaması şöyledir:

Fenâfillâh Nedir?

Fenâfillâh, kelimenin literal (sözlük) anlamıyla "Allah'ta yok olmak" anlamına gelse de, kesinlikle fiziksel bir yok oluş veya Tanrı ile birleşip O'nunla özdeşleşmek (hulûl/ittihad) demek değildir.

Doğru Tanım:

Fenâfillâh, sâlikin (manevi yolcu) nefsini arındırma yolculuğunda ulaştığı en yüksek manevi haldir. Bu halde kişi;

 * Beşerî Sıfatlardan Fenâ (Yok Oluş): Kişinin bütün kötü ahlakının, nefsanî arzu ve isteklerinin (benlik, kibir, hırs, dünya sevgisi) tamamen silinmesi, yani nefsinin kötü sıfatlarının yok olması halidir.

 * Kendi Varlığını Unutma: Kendi benliğini ve iradesini (ene/benlik) unutacak kadar Allah'ın varlığına, azametine ve tecellisine dalmasıdır. Kişi, kendi iradesini tamamen Allah'ın iradesine teslim eder.

> Fenâfillâh, kişinin kendisini Tanrı sanması değil; kendisindeki bütün nefsanî engelleri kaldırarak, yalnızca Allah'ın tecellilerini ve O'nun rızasını görmesidir.

Kavramın Yanlış Anlaşılmaması Gereken Ana Noktalar

 * Fenâfillâh ≠ Hulûl (Tanrılaşma): Sâlik, bu halde asla "Ben Tanrı'yım" demez veya Tanrı'nın zatına karışmaz. Kul, her zaman kul olarak kalır.

 * Fenâfillâh ≠ Maddi Yok Oluş: Kişi fiziken ortadan kalkmaz, sadece manevi olarak nefsinin kötülüklerinden arınır.

 * Fenâfillâh'ın Amacı: Fenâ, bir amaç değil; Bekâbillâh'a (Allah ile var olma, yani arındıktan sonra güzel ahlakla yaşama) ulaşmak için bir geçiş kapısıdır. Bu aşamadan sonra kişi topluma döner ve Kâmil İnsan olarak yaşamaya devam eder.

Fenâfillâh, insanın en saf ve en kâmil kulluk seviyesine ulaştığı manevi tecrübedir.

Bu açıklamanın ardından, kavramın tamamlayıcısı olan Bekâbillâh hakkında da bilgi almak ister misiniz?

- Evet, Bekâbillah hakkında uzun bilgi istiyorum.

Gemini:

🕌 Bekâbillâh: "Allah ile Var Olmak" Kavramı

Bekâbillâh (Bekâ bi'llâh), Tasavvuf yolculuğunun Fenâfillâh'tan sonra gelen ve onu tamamlayan en son ve en yüksek aşamasıdır. Fenâfillâh, sâlikin (yolcu) nefsanî sıfatlarından ve benliğinden yok olmasıyken; Bekâbillâh ise, Fenâ'dan sonra İlâhî sıfatlarla ve güzel ahlakla yeniden var olmasıdır.

Bekâ, kelime anlamı olarak kalmak, baki olmak, ebediyet demektir. Bu makamda sâlik, fâni (gelip geçici) olan nefsanî arzularını yok ederek, Bâkî (ebedî) olan Allah'ın iradesiyle ve O'nun güzel sıfatlarının tecellileriyle yaşamaya başlar.

1. Bekâbillâh'ın Tanımı ve Fenâ ile İlişkisi

Fenâfillâh ve Bekâbillâh birbirini tamamlayan iki zıt kutuptur:

 * Fenâfillâh (Yok Olma): Kişinin kendi nefsaniyetini, kötü ahlakını (fenâ sıfatlarını), hırsını, kibrini ve benliğini (ene) yok etmesidir. Bu, manevi bir temizlik ve arınma sürecidir.

 * Bekâbillâh (Var Olma): Arınmış, temizlenmiş kalbin ve ruhun, Allah'ın cemâl (güzellik) ve kemâl (olgunluk) sıfatlarının tecellisine mazhar olarak yeniden var olmasıdır. Kişi, artık kendi iradesiyle değil, Hakk'ın iradesiyle hareket eder.

Fenâ bir kapı, Bekâ ise o kapıdan geçildikten sonra ulaşılan manevi ebediyettir. Bir sufinin nihai hedefi sadece yok olmak (Fenâ) değil, yok olduktan sonra Bâkî olanla (Allah ile) yeniden var olmaktır.

2. Bekâbillâh'ta Elde Edilen Makamlar

Bekâbillâh makamına ulaşan sâlik, Kâmil İnsan (İnsân-ı Kâmil) olarak nitelendirilir ve iki ana manevi yetkinliğe sahip olur:

A. İlâhî Sıfatlarla Ahlâklanma (Tahalluk)

Bu makamda sâlik, Allah'ın güzel isimlerinin ve sıfatlarının (Esmâ-i Hüsnâ) tecellileriyle ahlaklanır. Bu, kulun Allah'ın yaratma (Hâlık), rızık verme (Rezzâk) veya affetme (Gafûr) gibi sıfatlarına sahip olması demek değildir; bu sıfatların gerektirdiği fiilleri kendi hayatında en yüksek ahlak seviyesinde sergilemesidir.

 * Örneğin, Allah'ın Rahîm isminin tecellisiyle, o kişi insanlara karşı büyük bir merhamet ve şefkat duyar ve bunu hayatının merkezine koyar.

 * Allah'ın Halîm (yumuşak huylu) isminin tecellisiyle, öfke ve şiddetten tamamen arınır.

B. Hakîkatleri Gözlemleme (Müşâhede)

Bekâbillâh'taki sâlik, eşyanın ardındaki hakîkatleri (gerçekliği) görmeye başlar.

 * Tevhîd-i Ef'âl (Fiillerin Birliği): Evrende cereyan eden her eylemin (fiilin) tek kaynağının Allah olduğunu idrak eder. Kimseye kızmaz, kimseye darılmaz, çünkü her şeyin O'ndan geldiğini bilir.

 * Tevhîd-i Sıfât (Sıfatların Birliği): Bütün güç, ilim ve iradenin Allah'a ait olduğunu, diğer varlıkların sadece bu sıfatların yansımaları (gölgeleri) olduğunu anlar.

 * Tevhîd-i Zât (Zatın Birliği): Nihayetinde, varlık âleminde mutlak ve gerçek varlığın sadece Allah'a ait olduğunu müşâhede eder. Bu, Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) fikrinin manevi tecrübe ile desteklenmesidir.

3. Fenâ ve Bekâ'nın Pratik Sonuçları

Fenâfillâh ve Bekâbillâh tecrübesi, sufinin toplumsal hayattan tamamen çekilmesini (inzivayı) gerektirmez. Aksine, kişi en yüksek kemâle ulaştıktan sonra topluma geri döner:

| Aşama | Ruh Hali | Toplumsal Rol |

| Fenâfillâh | Kişinin kendi nefsinden yok olması hali. Yoğun mânevî cezbe (çekim) ve istiğrak (kendinden geçme) yaşanabilir. | Toplumdan çekilme (inziva) ve yoğun ibadet. |

| Bekâbillâh | Açıklık, berraklık ve istikrar hali. Tüm mevcudatı Hakk'ın tecellisi olarak görme. | İnsan-ı Kâmil olarak topluma dönme, insanlara rehberlik etme (İrşad görevi). |

Bu makam, kişinin Allah ile olan manevi bağını koparmadan, dünya hayatında tüm sorumluluklarını en güzel ahlakla yerine getirmesi anlamına gelir. Sufi tabiriyle: "Halk ile birlikte, Hak ile beraber."

4. Vahdet-i Vücûd ve Fenâ/Bekâ İlişkisi

Bu iki kavram, İbn Arabî'nin temsil ettiği Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) öğretisiyle yakından ilişkilidir.

Vahdet-i Vücûd'a göre, evrende mutlak ve gerçek varlık sadece Allah'a aittir. Diğer her şey O'nun isim ve sıfatlarının görüntüleridir.

 * Fenâ: Sâlikin, kendi benliğinin bu mutlak varlık karşısında bir "gölge" olduğunu fark edip, o gölgeden kurtulmasıdır.

 * Bekâ: Kurtulduktan sonra, Hakk'ın tecellilerini o gölgede (kendi vücudunda) idrak ederek, mutlak gerçeklik ile varlığını sürdürmesidir.

Sonuç olarak, Bekâbillâh, tasavvufta manevi olgunluğun zirvesi ve bir kulun Allah'a en yakın olduğu, ahlaken en mükemmel hâle geldiği makamdır.

Bu derin konunun belli bir yönüne odaklanarak (örneğin Bekâbillâh'taki zikir veya İnsan-ı Kâmil kavramı) devam etmek ister misiniz?

- Hangi zikirlerin çekildiği ve zikirlerin anlamları, faydaları hakkında konuşalım.

Gemini:

Bu zikirler, temelde Tevhid (Allah'ın birliği) inancının farklı veçhelerini ve zikir (anma) emrinin gerçekleştirilmesini ifade eder.

1. Lâ İlâhe İllâllah (Kelime-i Tevhîd)

Bu, İslam'ın temel direği ve ilk şartıdır. Tasavvufta Nefs-i Emmâre (kötülüğü emreden nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

1. Lâ İlâhe İllâllah (Kelime-i Tevhîd)

| Anlamı | "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." Bu ifade, Nefy (redd) ve İsbât (ispat) içerir. Tüm sahte ilahları, putları ve nefsanî arzuları reddedip (Fenâ'nın başlangıcı), yalnızca Allah'ı kabul etmektir. | "Bil ki Lâ İlâhe İllâllah de." (Muhammed, 47/19). |

| Faydası | Kalbi temizleme (Tezkiye): İman, kalbi şirkten (ortak koşmaktan) ve tağuttan (yoldan çıkarandan) arındırır. Bu temizlik, Emmâre nefsinin tüm kötü isteklerine karşı koymanın başlangıcıdır. | "En faziletli zikir Lâ İlâhe İllâllah'tır." (Tirmizî, Daavât, 19). |

| Hedef | Kelime-i Tevhid'i kalpte kökleştirmek, bu sayede dünya sevgisi ve nefsanî arzuların (Emmâre) kökünü kurutmak. | - |

2. Allâh (İsm-i Celâl)

Bu, Yüce Allah'ın özel ismidir ve bütün Esma-i Hüsnâ'yı (güzel isimleri) kendinde toplar. Nefs-i Levvâme (kınayan nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Zât-ı İlâhî'nin özel ismi. O'nun biricikliğini, yüceliğini ve Zât'ına ait tüm mükemmel sıfatları ifade eder. | Allah ismi, Kur'an'da 2500'den fazla geçer ve temel referanstır. |

| Faydası | Muvazene ve İstikrar: Levvâme nefsinin yaşadığı pişmanlık ve kararsızlık (iyi ve kötü arasında gidip gelme) halini sonlandırmak. Kalbi direkt Zât'a yönelterek sabit ve daimi bir huzur (sükûn) arayışına sokmak. | "Bilin ki kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzur bulur." (Ra'd, 13/28). |

| Hedef | Düşünsel karmaşayı (Levvâme) aşmak ve kalbi sürekli Allah'ı anma haliyle doldurarak istikrarlı bir imana ulaşmak. | - |

3. Hû (İsm-i Hû)

Hû (O), Allah'a işaret eden bir zamirdir ve O'nun Mutlak Zât'ını ifade eder. Nefs-i Mülhime (ilham olunan nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Zât-ı İlâhî'ye işaret eden zamir. "O" ki, her şeyden münezzehtir ve her şeyin kaynağıdır. | Kur'an'da Hû zamiri, Allah'a işaret eden güçlü bir ifade olarak sıkça kullanılır, örneğin: "O (Hû) Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, görüneni de bilendir." (Haşr, 59/22). |

| Faydası | İlhamın Arındırılması: Mülhime nefsinin hem iyiliği hem kötülüğü ilham alma potansiyeli vardır. Hû zikri, sâlikin dikkatini sadece Mutlak Zât'a yönlendirerek, kalbe gelen vesveseleri değil, İlahi İlhamı (takva) kabul etme gücünü artırır. | "Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona kötülüğü ve takvayı ilham edene yemin olsun..." (Şems, 91/7-8). |

| Hedef | Kalbe gelen manevi bilgileri (ilham) doğru analiz etmek ve bu ilhamı Mutlak Zât'a (Hû) bağlamak. | 

4. Hak(k) (İsm-i Hak)

Hak, Allah'ın isimlerinden biri olup, mutlak gerçeklik ve varlık anlamına gelir. Nefs-i Mutmainne (huzura eren nefis) makamına karşılık gelir.

| Ana Kavram | Anlamı ve Faydası | Kur'an ve Hadis Kaynağı |

| Anlamı | Mutlak Gerçek, Varlığı daima süren (Bâki), gerçeğin ta kendisi. Batıl (yanlış/sahte) olanın zıttıdır. | "İşte O (Allah), Hak'tır..." (Hac, 22/6). |

| Faydası | Mutlak Huzur: Mutmainne makamında sâlik, hakikat dışı olan her şeyin (dünya zevkleri, sahte değerler) geçici olduğunu anlar. Hak zikri, kalbi bu fani olandan tamamen kopararak (Fenâ), sadece Mutlak Gerçeklik'te (Hak) huzur bulmaya (İhsan) sevk eder. | "Ey huzura kavuşmuş (Mutmainne) nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön." (Fecr, 89/27-28). |

| Hedef | Kalbin, dünya geçici heveslerinden sıyrılıp, sadece Hak olan Allah'ın varlığı ve rızasıyla tatmin olması. | - |

- Hayy, Kayyûm ve Kahhâr zikirlerinden bahsetmedin. Onların da anlamlarını ve tasuvvuftaki faydalarının anlatır mısın?

Gemini:

Önceki yanıtta sadece ilk dört mertebenin zikri hakkında kısa bilgi verilmişti. Kur'an ve hadis temelli bir bakış açısıyla, bahsettiğiniz Hayy, Kayyûm ve Kahhâr zikirlerinin (İsm-i Şeriflerin) anlamlarını ve bu isimlerin, Fenâ ve Bekâ (yokluk ve ebediyet) yolculuğunda nasıl bir manevi fayda sağladığını inceleyelim.

Bu isimler, Allah'ın Esma-i Hüsnâ'sından (En Güzel İsimleri) olup, Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir ve manevi olgunlaşma (Bekâbillâh) makamlarına rehberlik eder.

🌟 Hayy (Diri Olan) - Nefs-i Radiyye Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Radiyye Makamı) |

| Hayy (الحي) | Ebedî ve ezeli hayat sahibi, daima diri olan. Tüm hayatın, canlılığın ve diriliğin kaynağı O'dur. | Rızaya Erişme: Sâlik, fâni (geçici) hayatının ve arzularının karşısında Hayy olan Allah'ın iradesine sığınır. Hayatında karşılaştığı her olayın (kaza ve kader) Hayy olan tarafından yaratıldığını idrak ederek şikâyeti bırakır ve tam bir rızaya (razı olma) ulaşır. |

| Kur'anî Dayanağı | "Allâh, O'ndan başka ilah yoktur; Hayy'dır, Kayyûm'dur." (Bakara, 2/255 - Âyetü'l-Kürsî) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Radiyye, kulun her şeyden razı olma makamıdır. Hayy ismini zikretmek, kulun kendi fâni isteklerinin aksine, yalnızca Bâki ve Hayy olanın hükmüne razı olmasını sağlar.

🌙 Kayyûm (Her Şeyi Ayakta Tutan) - Nefs-i Mardiyye Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Mardiyye Makamı) |

| Kayyûm (القيوم) | Kendi kendine kaim (var olan), her şeyi ayakta tutan, yöneten ve koruyan. Varlığı devam ettiren ve nizamı sağlayan. | İlahi Rızaya Ulaşma: Sâlik, kendi varlığının ve gücünün bir yanılsama (Fenâ) olduğunu anlar ve Kayyûm olanın onu ayakta tuttuğunu idrak eder. Kendi iradesi tamamen Kayyûm olanın iradesine uyar. Bu tam uyum ve teslimiyet (İhsan), Allah'ın kuldan razı olması (Mardiyye) sonucunu doğurur. |

| Kur'anî Dayanağı | "Yüzler, Hayy ve Kayyûm olan Allah’a baş eğmiştir." (Tâhâ, 20/111) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Mardiyye, Allah'ın kuldan razı olduğu makamdır. Kayyûm ismini zikretmek, kulun sadece Allah'a güvenmesini, tüm fiillerinin, sözlerinin ve ahlakının Kayyûm olanın adaletine ve düzenine uygun hale gelmesini sağlar.

⚡ Kahhâr (Her Şeye Gücü Yeten) - Nefs-i Kâmile Makamı

| İsm-i Şerîf | Kur'an'daki Anlamı | Tasavvufi Faydası (Kâmile Makamı) |

| Kahhâr (القهار) | Her şeye galip gelen, dilediğini ezici bir kuvvetle yenen, mutlak güç sahibi. | Fenâ ve Bekâ'nın Tamamlanması: Fenâfillâh'a ulaşan sâlik, nefsinin son kalıntılarını dahi Kahhâr olanın gücüyle (kendi gücüyle değil) yener. Kahhâr, Benliği ve kibrin son izlerini ortadan kaldıran güçtür. Bekâbillâh'ta ise bu isim, Kâmil İnsan'a irşad ve topluma rehberlik için manevi güç ve heybet verir. |

| Kur'anî Dayanağı | "(Allah), Vâhid (Tek) ve Kahhâr olan Allah’tır." (Yusuf, 12/39 ve Ra'd, 13/16) | |

Manevi Bağlantı: Nefs-i Kâmile, manevi olgunluğun zirvesidir. Bu isim, Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) tecrübesine kapı açar; çünkü mutlak ve tek Kahhâr olanın karşısında diğer tüm güçlerin ve varlıkların bir hiç (Fenâ) olduğu idrak edilir. Bu idrak, kulun kendi benliğinden kurtulup Bekâ ile yaşamasına izin verir.

Bu üç zikir, kulun manevi yolculuğunda teslimiyet (Hayy), düzen (Kayyûm) ve mutlak güç (Kahhâr) vasıtalarıyla nefsini arındırarak Allah'a tam bir teslimiyetle yönelmesini sağlamaktadır.


29 Ekim 2025 Çarşamba

Allah'ın Sevgisi

       Bloğumda gezinip eski yazılarımı incelerken blog arkadaşım Bücürük ve Ben'in Aşk şiirime yaptığı yoruma denk geldim. İlk namazıma 'Allah beni seviyor' diyerek kalktığımdan bahsettiğimde Allah'ın onu, ailesini, kedicikleri sevmediğini söylemiş. O zaman fark etmediğim için içimde bir yerin acıdığını hissettim. Böyle bir şeyi nasıl görmezden geldim, bilmiyorum. Hem onun için hem de diğer arkadaşlarım için bu yazıyı yazmaya karar verdim. 

       Öncelikle Allah'ın sevgisinden, O'nun hangi kullarını sevdiğinden bahsetmek istiyorum. Hepimiz anne karnından günahsız, masum insanlar olarak doğuyoruz. Allah'ın bizi yarattığı o ilk temiz halimizle dünyaya geliyoruz. Elbette ki Allah bütün kullarını ve yarattığı bütün mahlukâtı (apt. bahçesindeki kedicikleri de:)) seviyor. Bu sevgiyi çok mucizevi şeylerde, doğaüstü olaylarda aramamıza gerek yok. Allah'ın bize verdiği nimetlerini, bu dünyayı hatta evreni bile biz insanlar için bizden önce yaratıp hazırladığını düşünürsek, iyi de olsa kötü de olsa yeni bir güne başlayabildiğimiz için şükredip bütün acıların da geçici olduğunu bilirsek Allah'ın sevgisini en derinlerde hissederiz. Çevremde de kendimde de bazen görüyorum ki namaz kılmak, Kur'an okumak için ulvi bir yönlendirme, bizi ibadete itecek olağanüstü şeyler bekliyoruz. Hâlbuki tek yapmamız gereken aklımızı ve kalbimizi Allah'a emanet edip ona bir adım atmaktır. Sonrasında kalbinize dolacak olan huzurun tadını nasıl anlatsam...

       Biliyorum ki hepimizin yaşadığı zorluklar var. Elbette ki bu kadar üzgün, bu kadar kırgın olmamızın sebepleri var. Ama bu kırgınlıkların sebebi diğer insanlar değiller mi? Hepimizin özgür iradesi var. İyilik yapmak isteyen iyilikte bulunur, kötülük yapmak isteyen kötülük eder. Bazıları da bizim kontrolümüz dışında hastalıklar, doğal afetler vb. olaylardır. Peki neden böyle kötü olaylar yaşıyoruz? Bunun sebebini anlayınca bir adım daha ilerlemiş olacağız. Şimdi biraz tarihten örnekler vererek devam etmek istiyorum:

- Hz Yusuf'u kardeşleri istemediği için kuyuya attı. Hz. Züleyha'nın iftirasına uğradı. Sonra da yıllarca zindanda kaldı. Ama o hiç gaflete düşmeden Allah'a ibadet etti. Allah'ın planına güvendi.

- Hz. Eyyüp -18 yıl olduğu rivayet edilir- hastalıkla mücadele etti. O kadar şiddetli ağrıları vardı ki bir zaman sonra diliyle bile zikir yapamadığına ve kalbiyle Allah'ı anmaya devam ettiği söylenir. 

- Hz. Rabia tasavvuf ehli olmadan önce yıllarca köle olmuştur. O her geceyi ibadetle geçirir, her sıkıntının ardından yalnızca Allah'a sığınırdı.

- Hz. Muhammed s.a.v annesini, babasını, dedesini kaybetti. Kırk yaşına kadar yoksulluk içinde ve çocukken amcasının yanında çobanlık yaparak yaşadı. Hira mağarasında inzivaya çekilir Allah'a ibadet ederdi. O inzivaların birinde O'na peygamberlik gelmişti. 

       Fazla konu açıp sıkıcı da olmak istemiyorum. Bu örnekler üzerinden devam edelim.

       Bu olayların hepsine baktığımızda bir sıkıntının ardından Allah'a sığınıp güvenenlerin, sonrasında Allah'ın rahmetine nail olduğunu görüyoruz. O insanlar hem Allah'ın rızası için yaşadılar hem de yine Allah'ın rızasını düşünerek insanlara iyi davrandılar. Her zaman güzel sözlü, güzel ahlâklı ve güvenilir insanlardı. Öyle ki Hz. Muhammed s.a.v peygamber olmadan önce de insanlar arasında El-Emin (güvenilir insan) olarak bilinirdi. Yani öncelikle biz fikrimizi, hissimizi, kişiliğimizi güzel muhafaza edeceğiz ki kalbimizde sevgiye yer olsun.

       Bir de şöyle insanlar vardır ki onlar bir sıkıntının ardından isyan ederler. Neden benim başıma geldi, neden ben bunu yaşadım, Allah neden bunun olmasına izin verdi diye isyan ederler. Hatta bazıları o kadar ileri gider ki küfür bile ederler. Her insanın başına gelebilecek olan olayların sadece onlara geldiğini düşünerek, bencilce davrandıklarında asıl hakikati göremezler. Kur'an' da böyle insanların kalbinin mühürlendiğinden bahsedilir:

Bakara / 7. Ayet

"خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ۟

Allah, küfürdeki inatları yüzünden onların kalplerine ve kulaklarına mühür vurmuştur. Gözleri üzerine de kalın bir perde gerilmiştir. İşte böyle kimseler için pek büyük bir azap vardır."

       Bu benim en çok korktuğum şeydir. Olur da kalbim mühürlenir Allah'ın sevgisini hissedemezsem diye korkarım. Bu ayetten anlıyorum ki Allah bizi sevmiyor değil de, biz içinde bulunduğumuz ruh hâlinden ötürü O'nun sevgisini hissedemiyoruz. Böyle bir durumdan Allah hepimizi korusun İnşallah. 

       Şimdi Rabia bize bunları neden anlattı? 

       Sevgili dostlarım, ben de hiçbir zaman dört dörtlük bir Müslüman olamadım. Burda size bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama kusurlarım da varsa affola. Kimseye sen şöylesin bak böyle yaparsan daha iyi olur deme hakkım da elbette yok. Sadece samimi bir şekilde düşüncelerimi yazmak istedim. Konumuza dönersek. Bu dünya sınav dünyası. Hepimiz türlü türlü olaylarla sınanıyoruz. Allah bize irade vermiş ve bu iradeyi nasıl kullanacağımızı görmek için hepimizi test ediyor. Şimdi hepimizin başında çeşitli sıkıntılar var. Kim ki isyan ederse Allah'a karşı gelmiş olur. Bu hayatın sonunda ahirette de onun karşılığını alır. Kim de bu derdin Allah'dan geldiğini bilip sabrederse sabrının mükâfatını hem bu dünyada hem ahirette alır. Allah bizi sevmiyor demek yerine, ben Allah'ın sevgisini neden hissedemiyorum diye düşünsek bunun cevabını arasak mutlaka bizim için daha iyi olacaktır. Dediğim gibi ben de dört dörtlük bir Müslüman değilim. Evet ilk namazıma heyecanla kalkmıştım ama öncesinde de korktuğum için günlerce yataktan çıkamamıştım. Allah önce sınadı, sonra ben istediğim için bana nasip etti. Daha şurda üç yıldır namaz kılıyorum, iki buçuk yıldır başörtülüyüm. Üzerinden yıllar geçse de biliyorum ki ben de yanlışa düşeceğim, benim de başıma musibetler gelecek. Ama bütün bunların ardından Allah'a sığındığımda en kötü zamanımda bile bir çıkış yolu bulurum, kalbimde ferahlık aklımda esenlik hissederim inşallah. 

       Her şeyin gelip geçici olduğunu bilerek yaşayalım.  İsyan etmek yerine, bir durup düşünelim. Şimdi neden böyle oldu, ben neyi yanlış yaptım, ne yapmam gerekiyor diyelim. Tek başımıza mücadele etmek zordur. Her defasında her anımızda Allah'dan yardım dileyelim. Bir yazımda bahsetmiştim. Allah sevdiği kulunu sınar, onu yalnız bırakır ki o sadece Allah'a yönelsin... Ya Vedûd isminin tecellisini gerçekten istiyorsak önce kalbimizle samimi şekilde kendimizi O'nun sevgisine teslim etmeliyiz. 

       Biraz uzun oldu ama inşallah faydalı bir yazı olmuştur. Vakit ayırıp okuyanlara sevgilerimle...


*Yorumda bahsettiğim internet sayfası

20 Ekim 2025 Pazartesi

Sâhir

Kalmamış senden bana hoş eyyam

Kalmamış bende sana verdiğim eyman

Ellerim bomboş dönmüşüm yolumdan

Sanki ismin silinmiş gitmiş hâtıramdan 


Tevbeler etmişim çektiğim onca zahmete

Her gece adını sayıklar dua ederdim Rabb'ime

Bu gece bir Estağfurullah dolanmış dilime

Anlamadım nasıl gaflet çökmüş bu sâhire


Sevgisizlik değildi içime çöken kaygı 

Seni sevmeme ihtimalim korkuttu beni 

Hem O'nun rızasını istedim hem seni

Bir an hatırladı kalbim asl'olan sevgiyi


Gayritabiî hislerimmiş beni böyle savuran

'Dur' dedi gönlüme ettim O'na tayerân

Bu dünyada kavuşamazsam etmem isyân

Unutmak nimetini dâhi O'dur bana sunan


Sakinleşmiş yurdum kalmamış virân

Artık düşmem peşine o kadarı tuğyan

İmtihânım biterse sevdam dile gelmeden

Tasalanmam Şehitlik makamıdır armağan

...

19/10/2025 (21:40-21:42-21:57-23:59-00:01-00:21)






11 Ekim 2025 Cumartesi

İnşirâh

11/10/2025 (17:05-17:57)

       Yine düşünmekten delirdiğim günlerdeyim. Ne yapayım da sakinleşiyim derken yazıya dökmekten başka çare bulamadım. Açıkçası ne anlatacağımı, neyden bahsedeceğimi de bilmiyorum. Sadece yazmam gerektiğini hissettim. 

       Biraz önce ağlarken aynada kendime baktım. O hâlim çok tanıdık geldi bana. "Sen yine böyle üzgündün de Rabb'in seni hatırlamıştı." dedim içimden. O, zaten kimseyi unutmaz. Unutmak biz âcizlere özgüdür. O, sadece kendini hatırlatır. Bazen bir kuşun kanadında, bazen yağan yağmurda, günde beş vakit minareden okunan ezanlarda, bazen sadece gözyaşımızda kendini hatırlatır. Tek yapmamız gereken davete icabet etmektir. İsyan etmeyi bırakıp teslim olmuş bir kalple Allah'a yönelmektir. Ben de sakinleşip ibadet ettim. Kimseye anlatamadığım şeyleri Rabb'ime anlattım. O zaten biliyor ama ben paylaşmanın zevkini aldım. Beni yargılamadan, sadece ondan istediğim için gönlüme ferahlık veren O. Her tevbemde beni geri çevirmeyip affeden O. Duamda bir şey istediğimde en doğru zamanda veren ya da bana zarar vereceğini bildiği için istediğimi vermeyip beni koruyan O. Yıllarca kurduğum hayallerim için sabrımı veren O. O'nun merhameti ve sevgisi o kadar sonsuz ki, ne zaman O'na sığınsam; kalbim ve aklım sakinleşmiş, hayatımdan mutlu, memnun olmuş şekilde geri dönüyorum. 

       Biraz önce fark ettim: Birinden beklediğim ilgi uzun bir süre gelmeyip de ben kendi başımın çaresine bakarken, o zamanında istediğim ilgiyi vermeye çalıştıklarında reddediyorum, hırçınlaşıyorum. Örneğin; birinden yardım isteyip o yardım geç geldiğinde, birinin sevgisizliğine alışıp birden beni sevmeye başladığında, yalnız bir düzen kurup birisi buna dahil olmak istediğinde... Anında öfkeleniyorum ve en küçük şeyler de dahil her şeyden sinirimi çıkarmaya çalışıyorum. Beğenmediğim, sürekli her şeye sinirlenen sevimsiz insanlara dönüyorum. O kadar alışmışım ki kendi hâlindeliğe bazen kimsenin yorumuna dâhi katlanamıyorum. Aslında bencilce ve kibirli bir davranış. Ama başka türlüsünü de ben beceremiyorum. Tek yapabildiğim sakinleşip yalnız başıma yola devam etmek. Farkındayım, affetmek gerek. İnsanlar beni benim istediğim gibi sevmedi diye her şeyi yakıp yıkmak doğru değil. Evet kimsenin müdahale etmesine izin vermemeliyim ama bu kadar agresif davranmak bana da zarar veriyor. Bir anda olmayacak, elbette zamana ihtiyacım var. Affetmeye çalışacağım. Kendi hayat kalitem için bunu deneyeceğim. Sonuçta benden gidecek, kaybedeceğim bir şey yok. En azından vicdanım rahat yaşarım. 

       Son bir fikir, şimdi anlatırken fark ettim. Ben noksanlığıma ve ihtiyacım olmasına rağmen geç gelen hiçbir şeyi kabul etmiyorum. -Bu da bir noksanlıktır.- Ama Allah. Bizi yaratan, her daim gözetleyen ve yalnızca kendisine yönelmemizi bekleyen Allah ne zaman ona gitsem beni kabul ediyor. Üstelik onun benim sevgime, ilgime ihtiyacı yok. Aksine benim ihtiyacım var. Benim ihtiyacım olan sevgiyi ise sadece Allah bana verebilir. Çokça söylenen bir şeydir: Allah sevdiği kullarını sınar. Sevdiği kulunu yalnız bırakır ki sadece O'na yönelsin, sadece ondan yardım istesin, sadece ondan sevgi istesin. Çünkü insanlar nankör ve aptaldır. İnsanlar yardım ederse başa kakar, severse karşılık bekler, işine gelmeyince de yalnız bırakır. İnsanlar o kadar basittir. Allah ise bize sonsuz bir sevgiyi sadece ona güvenmemiz karşılığında bize veriyor.

Elhamdülillah... 


☪︎  İnşirâh Sûresi

اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ ﴿1

1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ ﴿2

اَلَّـذٖٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ ﴿3

2-3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ ﴿4

4. Senin şânını yükseltmedik mi?

فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۙ ﴿5

5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. 

اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراًۜ ﴿6

6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿7

7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. 

وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ ﴿8

8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

28 Eylül 2025 Pazar

Sevginin Özü

Sevginin talibiyim ama
Dilencisi değilim 
Eskiden cahildim
Bir anlık hevesle haykırabilirdim
Sevginin özüne ulaştım dostlar
Bakın şimdi sesimi kestim
Anmasın o yar beni
Adımı dahi bilmesin
Olur da karşılaşırsak
Sen nasılsın demesin
Kırgınım lakin küskün de değilim 
Hâlimi anlamayan ağyar olmuş demesin

20/09/2025 (?-15:42)




Makrokozmos-Mikrokozmos / Fenâfillâh-Bekâfillâh

 - Kur'an'ı Kerim'de bahsedilen insanın üzerine yaratılmış yedi yol nedir? Gemini:  Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen ve gene...

En Çok Okunanlar